• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

AKTARIM

AKTARIM

Freud başlarda aktarımı hastanın yanlış bir bağlantı kurarak geçmişindeki birisini analiste yansıtması olarak tanımlamıştı. Daha sonra aktarımı bir tedavi aracı olarak görmeye başladı. "Aktarım nevrozunu", "aktarım aşkını", "olumlu ve olumsuz aktarımları" tanımladı.

Sandler ve ark. aktarımı şöyle tanımlar:

Aktarım bir diğer kişi konusunda gelişmiş özel bir yanılsamadır. Tanınmayan bu kişi, bazı özellikleri bakımından hastanın geçmişindeki önemli bir kişiyle olan ilişkisinin bazı yönlerinin yinelenmesini veya bir içsel nesne ilişkisinin dışa vurulmasını simgeler. Şunu da vurgulamamız gerekir ki bu olay kişiye (hastaya) göre bugüne ve karşıdaki kişiye tamamen uygunmuş gibi gelmekte, yani kişinin aktarımdan hiç haberi olmamaktadır. Aktarım, bir diğer insanın yanılsamalı olarak algılanması biçiminde kısıtlanmamalıdır. Aynı zamanda, bilinçdışı (sıklıkla örtük şekilde) bir biçimde diğer insanlarla ilişkileri yönlendirme ve tahrik etme çabaları olarak görülebilir. Bu çabalar, erken dönem yaşantılarının ve ilişkilerinin ertelenmiş yinelemeleri veya içsel nesne ilişkilerinin dışsallaştırılmalarını kapsar.

"Aktarım” kavramının çeşitli anlamlarda kullanılışını ise şöyle özetlemişlerdir:

  1. Aktarım, tedavi işbirliğinin bir parçasını oluşturur. Aynı zamanda tedavi işbirliği ve aktarım birbirlerinden çok farklıdırlar.
  2. Aktarım, Freud tarafından açıklandığı gibi; çocukluktaki duygu ve tutumların, tümden şekil değiştirmiş ve maskelenmiş bir biçimde ve geçmişin yinelenmeleri halinde bugün analiste yöneltilmesidir.
  3. Aktarım, Anna Freud'un tanımladığı "direncin aktarımını" ve ruhsal ögelerin "dışsallaştırılmasını" içerir.
  4. Aktarım, geçmişin yeniden canlandırılmasıyla ortaya çıkan ve duruma “uygun olmayan” tüm düşüncelerin, tutumların, fantezilerin ve duyguların hastanın (bilinçli veya bilinçdışı şekilde) analistle olan ilişkisinde ortaya çıkmasıdır.
  5. Aktarım, hastanın analisti algılamasını etkileyen, güncel içsel nesne ilişkilerinin dışsallaştırılmasını vurgulayan, “yansıtmalı özdeşleşme” başlığı altında toplanan çeşitli mekanizmaları da içine alır.
  6. Aktarım, hastanın analisti ile ilişkilerinin tümünü kapsar. Bu aktarım görüşüne göre hastanın analistle kurduğu ilişkinin tümü geçmiş ilişkilerinin (genellikle de çok erken dönemlerin) yinelenmesidir. Gerçekte analiz süresindeki her sözel veya sözel olmayan iletişim veya ifade aktarım olarak alınabilir. Bu aktarım görüşünü kabul eden analistler, hastanın çağrışımlarını analistle ilgili bir düşünce veya duygunun belirtisi olarak kabul ederler.

 

  • Greenson aktarım konusunda şunları yazmıştır (1965a):

Aktarım, kökenini erken çocukluk dönemindeki önemli kişilere karşı gelişmiş tepkimelerden alan duyguların, dürtülerin, tutumların, fantezilerin ve savunmaların hastanın bugünkü yaşamındaki bir kişiye -ki bu kişi aslında bugünkü durum için uygun değildir- yöneltilerek yaşanması, tekrarlanması ve yer değiştirmesidir. ... Bir tepkinin aktarım olarak kabul edilebilmesi için mutlaka şu iki özellik var olmalıdır: A) geçmişin bir yinelenmesi olmalı, B) bugün için uygun olmamalıdır.

  • Schafer (1977) aktarımdaki geçmiş ve bugün ilişkisine ilginç bir katkıda bulunmuştur:

En sonunda aktarım nevrozu haline gelen aktarım olgusu, sadece bazı yönleriyle gerilemeli bir olay olarak görülmelidir. Çünkü analizdeki ilerleme ve kazanımlara bakılırsa, bunların önceleri asla var olmadıkları, tam aksine kişinin bilinçli veya mantıklı bir düzenleme ile kurduğu öyküsel bir ilişki içinde yeniden yaratıldığı görülür, ... Bu bakımdan daha yeterli veya dengeli bir aktarım olgusu tanımlamasında, olayın basit bir biçimde gerilemeli veya yineleyici anlam taşımadığı, aksine çok yönlü olduğu dikkate alınmalıdır. Bu şekildeki bir bakış, yaratıcı sanat çalışmalarına karşı bakışımızın benzeridir. Böylece aktarımların, uygun koşullar altında ve özel analitik yollarla, bugündeki geçmişi yarattıklarını görebiliriz. Temel olarak olay geriye değil ileriye gidişi simgeler.

  • Spillus’a (1988) göre Klein'ın aktarım görüşü genel olarak şöyledir:

Aktarım, iç dünyadaki ilişkilerin ve güçlerin analitik durumda dile getirilmesidir. İç dünya ise; devam etmekte olan gelişimin bir sonucu; fantezilerin, dirençlerin ve dış gerçeklikle yaşanan deneyimlerin hem geçmişte hem de bugünde devam edegelen etkileşiminin bir ürünü olarak kabul edilir. Klein ve ardından gidenlerin, aktarımın kapsama alanının genişliğine önem vermeleri, Klein'ın bilinçdışı fantezi kavramını kullanış biçiminden türemiştir. Burada bilinçdışı fantezinin, mantıklı veya mantık dışı olan tüm düşüncelerin altında yattığı varsayılır. Düşünce ve duyguların mantıklı olan ve olmayan iki ayrı kategorisi olmadığı düşünülür. Yani düşünce ve duyguların; mantıklı ve akla yatkın olan ve bu yüzden çözümlemeye gerek olmayan özel bir kategorisi veya mantıklı ve akla yatkın olmayan, bu yüzden de aktarımla ifade edilen ve analiz edilmeye gereksinim duyulan bir diğer kategorisi olduğuna inanılmaz.

OLAĞAN AKTARIM DIŞINDAKİ ÖZEL AKTARIM BİÇİMLERİ:

  • erotik aktarım,
  • erotikleştirilmiş aktarım,
  • aktarım psikozu,
  • sanrısal aktarım,
  • narsisistik aktarım ve
  • sınır durumlardaki aktarım.

 

Kaynak: Hasta ve Analist, Sandler, Dare ve Holder Bağlam Yayınları, 2016