• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

ACIYLA OYNAYAN VE YARATAN FRİDA - 27.2.2022

ACIYLA OYNAYAN VE YARATAN FRİDA - 27.2.2022

Bir kişinin yaşam öyküsünden ya da yapıtlarından psikanalitik yorumlar yapmak psikanalitik bilgi ile alıştırmalar yapmaktır. Böyle bir çalışma, yapıt sahibinin düşünce, çağrışım ve yorumlarını içermediği için eksiktir. Diğer yandan yapıt üzerine çağrışımlarını dile getiren, yapıtı analiz eden kişi olmuştur. Aslında bu durumda iki kişilik bir çözümleme yapılmış olur. Bunlara rağmen iyi yazılmış bir yaşam öyküsü ya da sanatçının iç dünyasını fazlasıyla ortaya koyan yapıtlar ve yazılar psikanalistleri analiz yapma açısından uyarır. Frida, resimleriyle, resimlerindeki somut simgesellikle, mektupları ve söyleşileriyle iç dünyasını ve kendiliğini fazlasıyla ortaya koymuştur. Hatta resimleri ile bir sürrealist olarak görülse de bence onun resimleri gerçek üstü değil self-realist (gerçek kendilik) ya da inner-realist (içsel gerçeklik) resimlerdir. Herrera’nın yazdığı yaşam öyküsü de kaliteli ve detaylı olunca psikanalistler Frida’yı konu alan ondan fazla, Frida’ya değinen elliden fazla psikanalitik makale yazmıştır. Bu yaşam öyküsünden sahneye konan film de çok etkileyicidir. Bu yazıda Frida’nın resimlerinden, Herrera’nın yazdığı yaşam öyküsünden ve Frida hakkında yazılmış makalelerden yararlanacağım.

Yaşamının Başlangıcı

(Resimler, 25 [1932] – 29 - 30 yaş)

Frida, anne tarafından İspanyol ve Meksikalı, baba tarafından Macar Yahudi’sidir.

Doğumunu resmettiği tabloda annesinin yüzü bezle örtülüdür. Frida doğmuş gibi değil daha çok doğarken boğulmuş gibidir. Doğum anında duvarda asılı olan tablonun “Acıların Bakiresi” Meryem Ana olması manidardır. Tüm bunlar Frida doğarken yaşanmış olan acıyı ve Frida’nın karşılaşmış olabileceği annesel depresyonu ve boğuculuğu gösterebilir. Doğumundan sonra annesi hastalanınca Frida’yı Meksikalı bir sütanne emzirmiştir. Doğum tarihi 1907 olmasına rağmen Frida doğumunu 1910’a yani Meksika Devriminin başladığı tarihe çekmiştir. Bu üç yıllık preödipal dönem, onun için karanlık, depresif ve silinmesi gereken bir zaman dilimi olmuş, sonrasında manik bir başkaldırı ve "devrim"le doğmayı istemiştir sanki. Sütannesinden süt emdiği resminde sütannenin karanlık ve duygusuz maskesi de preödipal karanlık dönemin etkisini düşündürür. Aynı resimde, manik bir biçimde yağmur gibi süt yağmaktadır.[1] Bunlarda görüldüğü gibi, resimlerinde bölmeyi, disosiyasyonu, somutlaştırmayı, büyüsel düşünceyi ve animizmi kullanmaktadır.

Gerçek yaşamda ise Meksika Devrimi, babasının fotoğrafçılık işini bozar. Babası yıllar içinde sessizleşirken[2] annesi evin bütçesini yönetir. Annesi dindardır ve Frida, kardeşi Cristina ile annesinin dini eğitimini reddeder.[3]

Hayali Arkadaş

6 yaşındayken, sağ bacağındaki korkunç ağrı ile çocuk felcine yakalanır, 9 ay yatmak zorundadır, bacağı ince kalır. Bu sırada “neşeli” olarak tanımladığı hayali arkadaşı ile birlikte düşlem dünyasına girer. Annesinin doyuramadığı açlığını doyurmak istercesine hayali arkadaşı ile süthanede buluşur ve dünyanın içlerine dalar. Burada hayali arkadaş ile disosiyasyonunu, açlığı ve zengin annenin içine girme arzusunu görüyoruz. Frida’nın benlik gücü bunu başarabilecek düzeydedir ve yoksunluğunun yerini düşlemle doldurabilmiştir. Bu gücünde hem genetik özelliklerinin hem de süt annesiyle kurduğu "bol sütlü" ilişkinin etkisi olmalıdır. Susan Deri, hayali arkadaşta, geçiş fenomenindeki gibi, gerçekliği değerlendirmenin bir süreliğine askıya alındığını belirtir. Winnicott’a göre hayali arkadaş düşlemleri; bedenin içine alma, sindirme, tutma ve dışarı atma ile ilgili kaygıları es geçerek bunlardan kaçınmanın büyüsel bir yoludur.

Helen Bass, hayali arkadaşın; üstbenlik gelişimindeki, benlik egemenliğini geliştirmedeki ve hemcinsle özdeşleşmedeki etkisini göstermiştir. Helen Bass, ebeveynleri tarafından ihmal edilmiş bir çocuğun hayali arkadaşını, zehirleyici ebeveyn tasarımlarından ayrışmak için kullandığını anlatır. Hayali arkadaş çocuğun, ölü ve yaratıcı olmayan ebeveyn tasarımlarının yerine yaratıcı ve canlı tasarımlar koymasını sağlamıştır. Çocuk, hayali arkadaşı yaratarak; yalıtılmışlık, istenmeme, dışlanma ve kendine yönelik saldırganlık ile baş etmiştir. Tüm bunlar Frida’nın hayali arkadaşı için de düşünülebilir. Bir biçimde Frida sağlıklı bir benlik gelişimini bir miktar ilerletmiş ama mutsuz ve neşeli kendilik tasarımlarını bütünleştirme aşamasında travmatize olmuş olmalıdır. Neşesiz öz annesi ve neşesiz kalan kendilik tasarımı ile neşeli süt anne ve neşeli kendilik tasarımı bütünleşememiş olabilir.

Yalnızlık İçinde Disosiasyon

Herrera, Frida’nın yalnızlığı üzerinde durur. Dört Meksika Sakini (yaş 31) resmindeki yalnızlığını ele alır. Frida meydandaki boşlukla, çok ihtilal olunca ortaya çıkan insan azlığını betimlemiştir. Bu onun, içindeki boşluğu da simgeliyor olabilir. Kırıkları olan hamile siyah kadın heykeli, hamileliğinde hastalanan ve onun için ruhsal açıdan kararmış annesini simgeleyebilir ki bu figürü Frida “ölü bir insan olarak içinde canlı taşıyan kadın” diye tanımlamıştır. Kadının çıplaklığını seksten utanmamasıyla ifade etmiştir ki bunu yine kadının ruhsal ölülüğüne yönelik manik bir karşı çıkma olarak görebiliriz. Frida erkek heykelini; mutluluk, neşe ve sorumsuzluğun simgesi olarak görür. Aynı zamanda “yanıp gitmiş” dediği bu erkek, babasını anımsatır ki babası da akşamları geçirdiği nöbetlerde yanıp gider ve Frida ona acır. İskelet için “ölüm, keyifli bir şaka” demesi kemikleri ve iskeleti yüzünden çektiği acıları küçümseme, bu acılarla alay etme, kemikleri disosiye etme ama aynı zamanda ölüm ile bağlantı kurabilme olarak yorumlayabiliriz. Arkada duran samandan Meksikalı da kimliğindeki kırılganlığı ve dayanıksızlığı belki de Diego üzerinden anlatır. Herrera bunları Meksika’nın ögeleri olarak yorumlasa da bunların Frida’nın iç dünyasının parçalara ayrılmış ve disosiye olarak duragiden ögeleri olduğunu düşünüyorum.

Çocuk felci iyileştiğinde babası, bacağını kuvvetlendirmesi için kızı ile çok ilgilenir. O sıralarda kızlar için garip karşılanmasına rağmen kızına futbol, boks, güreş, yüzme yaptırır. Babasının Frida’ya özel bir ilgisi vardır. Frida’yı kendisine çok benzetir. Frida ile gittiği gezilerde doğayı resmettiği suluboya tablolar yapar. Frida’ya Meksika arkeolojisini ve sanatı sevdirmiştir[4]. Frida babasından etkilendiğini, resimlerinin babasının takvimlerine benzediğini ama kendisinin iç dünyasındaki takvimleri resmettiğini anlatır. Bu ifadeler sanki resimlerinde bir çocukluk anısını ya da bir ânı somutlaştırarak kaydettiğini düşündürür. Annesi ile ilişkisindeki yoğun çatışmalar babası ile ilişkisinde yoktur. Annesinden çok babasına yöneldiği görülmektedir. Bu dinamik, oral dönemde aç kalan ödipal dönemde babasına yönelen kız çocuğunun histerik nevroz dinamiğine uyar.

İnce bacağı ile çok dalga geçilir, “tahta bacak” lakabı takılır ve ne yazık ki ölmeden önce bu bacağı kesilir ve gerçekten tahta bir bacak yaptırılır. İçine kapanır, bu sorunlarla, hayali arkadaşıyla ve erkeksi bir tavır takınarak baş etmiştir. Frida, buradaki içe kapanmasını yine manik bir hareketle tersine çevirmiş ve lisede çok canlı ve hareketli bir dönem geçirmiştir. Trafik kazasından sonra da resimlerinde acılarının üzerine gitmiş, alay edilmeyi, yalnız bırakılmayı, iğrençliği ve acıyı, sanatı kullanarak kendisine hayran olunmasına dönüştürmüştür. Bu dönüştürme işlevi yüceltmeyi ve travmaların işlenmesini destekler.

16 yaşında liseye giderken, arkadaş grubunun lideri ile sevgiliyken Diego’ya da âşık olur. Daha o zamanlar Diego’dan bir çocuğu olmasını istediğini söyler. Bu arzusuyla, “büyüyünce babamla evleneceğim ve ondan çocuklarım olacak” diyen ödipaldeki kız çocuğuna benzer. İçindeki şiddetli sevgi açlığının etkisiyle, sevgilisinin yanında bir diğer şişman ve üretken adamla doymak istemiş gibidir.

18 yaşında bir matbaada çalışır ve resim yapma yeteneği iyice fark edilir. Aynı yıl otobüste giderken ağır bir trafik kazası geçirir. Yirmiye yakın kırığı vardır. Bir demir çubuk karnından girip vajinasından çıkmıştır. Ailesi şok olur. Annesinin bir ay dili tutulmuş, babası yirmi gün boyunca hastaneye gelememiştir. Aile bu ağır travma ile disosiye olmuştur.

Frida, kendisini sanata yönlendiren üç etken olduğunu belirtmiştir:

  1. trafik kazasında kanının akışını gördüğü anısı,
  2. doğum, yaşam ve yaşamın akışı arasındaki etkileşim ve
  3. anne olma arzusu.

Hastanede kaldığı ayda ve sonrasındaki 2 ay evde yatarken lise aşkı Alejandro’ya mektup yazmaya devam eder. Sonlara doğru Alejandro, Frida onu aldattığı için Frida’yı suçlar. Frida Alejandro’dan özürler diler ve mektuplarında sürekli ona yalvarır. Omurgası tam iyileşmeyince yeniden alçıya alınır. İyileşmek için evde yatarken babasının boyaları ve annesinin yaptırdığı özel resim sehpası ile resim yapmaya odaklanır. Mektuplarında; sevgilisine olan ihtiyacını, yaşadığı acı ve zorlukları, yalnızlığını dile getirir.

Kendilik-portreleri

Alejandro’yla ilişkisini sürdürebilmek için kendi portresini yapar ve ona hediye eder. Sevgilisi ile arasındaki bağı yeniden oluşturma arzusu vardır. (onun resimlerine otoportre değil de kendilik portresi demeyi tercih ediyorum) Bu kendilik-portresi ile kendini bulduğunu da yazar. Frida, kendilik-portrelerine “kendini doğuran kadın” imzasını atar. Bu imza, annesinin ölülüğüne atılan tümgüçlü ve manik bir imzadır. Frida sadece kendi portresine değil, diğer insanların portrelerine, bitki ve hayvanlara odaklanmıştır. Ana konusu bedendir. Sanki bedeni çizmez ise disosiye olacak, dağılacakmış gibidir. Çok sayıdaki kendilik-portresi (1) kendiliğini bir arada tutma ve bütünleştirme, bir kişi oluşturma çabası olarak görülebilir.

Frida’nın 143 resminden 55’ini oluşturan kendilik-portreleri, üzerinde özel bir çalışmayı hak edecek niteliktedir. “Kendimi çiziyorum çünkü çoğunlukla yalnızım.” demiştir. Kendilik portreleri, ikiz bir hayali arkadaş olmuştur. Parça parçadır; çevresine neşe ve teselli saçar, kendilik-portrelerinde duygusuz gözükür ve Alejandro’ya mektuplarında ağlayan yüzler çizer. (2)

Çoğu kendilik-portresi, ona sorun çıkartan bacağını ve belini içermez. Böylelikle sanki (3) acılarını çerçevenin dışında tutmuş olur. Kendilik-portrelerinde (4) kendisine yarattığı çevre dikkat çekicidir. Kötü olduğu zamanlarda fon boş ve karanlık, iyi olduğu zamanlarda canlıdır, bitkiler ve hayvanlar ile doludur. Kendilik-portrelerinde, Winnicott’ın önem verdiği ve erken çocuklukta ölü kalmış gözüken geliştirici bir çevreyi canlandırmakta gibidir.

Tüm bedeni ile bir çevre içinde olduğu resimler sıklıkla zorlandığı durumları gösterir. Bu kendilik-portrelerinde sanki kendisine uzaktan bakmaktadır. Hem (5) kendisine karşı bir mesafe alır hem de acının yarattığı disosiyasyonu-çözülmeyi tuvale yansıtarak bir asosiyasyon-bağlam sağlar.

Geliştirici Çevre

Annesinin olma haliyle özdeşleşememiş ve onu ruhsal olarak doğuramayan annesinden kurtularak hem kendini hem de çevresini yaratmanın, oldurmanın savaşına girmiş gibidir. Bu acı dolu savaş, annenin sadece aynalama değil anne olmasındaki, kucaklamasındaki ve geliştirici bir çevre oluşturmasındaki aksaklıkların bir göstergesi olabilir. Anne mutluysa, bebeğine verdiği bakım, kucaklama ve sevgi ile oluşturduğu geliştirici çevre sayesinde bebeğine doyum verir ve bebeğinin içindeki potansiyellerin ortaya çıkmasını sağlar. Doyan bebek mutluluğunu annesine yansıtır ve yansıtmalı bir biçimde bu döngü temel güven ve umut duygusunu pekiştirir. Aşağıda yeniden değineceğim umudun yokluğu ve umuda “tutunmak” da Frida’nın iki resmine konu olmuştur. Tabi ki Frida'nın yaşamında örseleyici durumların tekrar edişinin olumsuz etkisi unutulmamaldır.

Winnicott’ın erken duygusal gelişim sürecinde, bebek başlangıçta bir bütünleşmemişlik halindedir. Bütünleşme-integrasyon ile bir “ben” (person-alization) ortaya çıkar. Bu, bebeğin, annesinin “benliği”nin yardımıyla, parça parça yaşadığı deneyimleri bir arada toplaması ile olur. Winnicott bu bütünleşmenin iki kaynağı olduğunu vurgular; 1. Annenin sevgi dolu kucaklaması ve bakımı (annelik), 2. Bebeğin içinden gelen, kişiliği bir araya getirme eğilimi gösteren güçlü içgüdüsel deneyimler (benlik-kendilik). Daha sonra benlik geliştiğinde ise “ben” ve “ben olmayan” deneyimleri ayırt etmesi sayesinde bir farkındalık (realization) gelişir.

Kendi doğumunu anlattığı resimde annesinin yüzünün örtülü olması, üstte Meryem Ananın acılı resminin olması, annesinin yüzünün aynalama ve bütünleştirme işlevini yeterince gerçekleştirememiş olduğunun bir göstergesi olabilir. Bu açıdan tuvalin bezinde yarattıkları ile annesinin acılarını göstermeye ve sanatıyla besleyen bir anne-çevre yaratmaya çalışmış gibidir.

Yaşamının sonlarına doğru; “Evrenin, Dünyanın (Meksikanın), beni, Diego’yu ve Köpeğim Senyor Zolotıl’ı kucaklaması”[5], resminde dünyayı ve evreni artık somut bir anne olarak simgeleştirmiştir. Kendisine karanlık ve aydınlık olan annesel bir çevre yaratırken Diego da onun bilge bebeği olmuştur. Bitki, hayvan ve gezegenleri unutmayışı aslında anne-baba kadar doğanın da bebek için geliştirici bir çevre olarak önemini vurgular.

Muhteşem Diego

Büyük aşkı Diego, Frida’nın babası gibi Yahudi bir ressamdır. Frida, Diego ile resimleri aracılığıyla tanışır. Diego’yu etkiler ve kendisine çeker. Alejandro’nun arkadaş grubu ile yarattığı sosyal çevre gibi Diego’nun çevresi ile de kendisine bir çevre yaratır. Evlendiklerinde Diego 43, Frida 21 yaşındadır. Frida, ressam bir baba bulmuştur. Diego ona renkleri kullanmayı öğretir ama “resimlerinde alışılmadık bir anlatım gücü, kusursuz bir karakter tasviri ve katıksız bir sertlik” görerek onun kendine özgü tarzının gelişmesi için karışmamaya dikkat eder. Diego, Frida’nın sanatına karşı, çocuğunun gerçek kendiliğinin ortaya çıkmasına dikkat eden bir anne gibidir.

Diego onun için hem bir ideal, hem bir ikiz hem de bir bebek olmuştur. Bu yönüyle Diego her ihtiyacın yerine geçen tanrı gibi tümgüçlü bir nesnedir. Çok parçalı bir nesnedir ve kendilik-nesne kaynaşması vardır. Bu tümgüçlülüğü şu şiirle tanımlar:

“Diego başlangıç, Diego var eden, Diego bebeğim, Diego erkek arkadaşım, Diego ressam, Diego sevgilim, Diego 'kocam,' Diego dostum, Diego annem, Diego ben, Diego evren. Birlik içinde başkalık” (Frida, 1983, s. 454).

Resimlerinde Diego’yu bu şiir gibi farklı rollerde çizer. İlk resim evlilik resmidir son resminde Diego, alnında çizdiği bir düşünceye dönüşmüştür. Dışarıya karşı onu över ve onu çok seviyor gözükür ama yakın ilişkilerinde ondan yakınır. İlişkilerinde romantizm, tutku ve çatışma yoğundur.

Frida, yaşamını Diego’nun etrafında biçimlendirdiği ilişkinin ilk yıllarında Diego ile arası iyidir. Diego’nun ABD’deki uzun süren işleri sırasında canı sıkılır. Diego ABD’de parlar ve Frida’yı aldatmaları devam eder.

Disosiasyon

Frida 1932’de gebe kalır. Doğursam mı doğurmasam mı ikilemine düşer. Doğurmaya karar verir ama onu sınırladığı için doktora düzenli gitmez. Anne olmak konusunda çifte değerliklidir. 2. bebeğini de düşürür. Yine acılar ve parçalanmalar yaşar. 1932’ye kadar tablolarının çoğu portrelerden oluşurken 1932’de acıyla parçalanmış gibi nesne parçalarını ve bedeninin kanamasını tablolarında somutlaştırmaya başlar. Aynı yıl annesi de ölür.[6]

a. Düşük

“Arzunun Kaybolması (Henry Ford Hastanesi)” adlı resimde Frida’nın etrafında bazı parçalar görülür. Frida’nın kanlı tablolarının ilkidir. Frida, bilinçdışı fantezideki işleyişi simgesel denklik düzeyinde resmederken herkesin içindeki çocuksu ve birincil süreçteki ilkel kısma seslenir. Psikotik gibi dağılmış değildir anlam "bağı" kurulabilir, gizil dönemdeki çocuğun düşüncesindeki somutluğa yakındır. Bu resimde kanayan ve yatakta ölü gibi yatan Frida, dağılan parçalarını hem tuvalde hem de bir kurdele

ile elinde bir arada tutmaya çalışmaktadır. Mavi ve kahverenginin bölünmüş sahnesinde; alt karın ve pelvisi ve içinde sperm ve yumurtayı gösteren bir manken parçası, mekanikliği simgeleyen tıbbi bir alet, kaybettiği bebeği, sorunlu olan leğen kemiği, salyangoz ve orkide vardır. Salyangozun "düşüğün yavaşlığını simgelediğini; yumuşak, kabı olan ve açık olan bir canlı olduğunu" belirtmiştir. Bunlara salyangozun hem yumuşak hem de çok kırılgan olduğunu bir cenin gibi yapıştığını da ekleyebiliriz. Orkidenin, cinselliğin ve duygusallığın bir karışımı olduğunu düşünmüştür. Odasındaki orkideleri Diego yollamıştır. Tıbbi manken hem bir eşya olarak annelik yeteneğini kaybetmesini hem de üzerindeki sperm ile canlılığın somut bir resmini simgeleyebilir. Bu resimde, acı ve kayıp içinde dağılırken aynı zamanda tutmak istediği parçalardan kendisine bir çevre yaratmış, iç ve dış dünyasındaki ögeler yan yana gelmiştir.

DİSOSİYATİF FÜG

Birkaç yıl daha ABD’de yaşamaya devam eden Frida Amerikalıların israfını sevmez, onlarla alay eder. Herrera, Frida’nın güzel ve sahte olanı çok hızlı ayırdığını anlatır. Frida için gerçek güzel, güzel gerçektir. Çok sıkıldığı New York’ta disosiyatif füg’ün resmini yapar. “Elbisem orada asılı” adlı resminde ABD ile ilgili birçok öge, özellikle de binalar vardır ama Frida yoktur. Elbisesini klozet ile kupanın arasına asıp kaçmış (füg) gibidir.

Diego onu kız kardeşiyle de aldatınca Frida’nın kalbi yerinden sökülür. Yaşamında iki felaket başına geldiğini, birisinin otobüs kazası diğerinin Diego olduğunu söyler. “Anı (Kalp)” resminde bir kolu Alejandro’da bir kolu Diego’da kalmış, kollarını ve kalbini kaybetmiştir. Yerinden sökülen, “büyük” kalbi disosiye biçimde yerde kanamaktadır. Farklı kimlikleri, iki sevgilisi zamanında giydiklerini yine damarlarla "bağ"lamıştır.

Bu acıların tutulamayan yası, sık sık manik savunmalara başvurmasına neden olur. Frida da Diego’yu aldatmaya başlar. Trotsky ve genellikle Meksika dışındaki başka erkekler hatta kadınlar yaşamına girer. Frida’nın biseksüelliğinin üzerinde durulmalıdır. "Ormandaki Çıplaklar" (1939) resminde kadın imgesi, esmer ve beyaz olarak ikiye ayrılıp cinselleştirilmiştir. Erkekler onu hayal kırıklığına uğratınca sevgiyi kadınlarda aramıştır. Bu resimdeki dalların ip gibi birbirini sarması kurulamayan bağların somutlaştırılmasını simgeliyor olabilir.

Frida, Diego’nun sevgilileri ile arkadaş olur. Böylelikle erişkinliğinde “baba-anne ve babanın sevgilisi kız” üçlüsünü yeniden sahnelemiştir. Diego ile ikinci kez evlendiklerinde -ensest yasağı koyarcasına- cinsel ilişkiye girmeme anlaşması yapar.

İki Frida

Frida’nın disosiye parçalarını bütünleştirme ve ona geliştirici bir çevre yaratma ümidi olan Diego’dan boşanması gündeme gelince “İki Frida” tablosundaki gibi ikiye bölünmüş haline gerilemiştir. Kalbi; çıplak haliyle, birini yaralı birini sağlam çizerek kanlar içinde göstermesi acısının sertliğini insanın kalbine çarpar. Bu iki kadını ince damarlar birbirine "bağ"lamaktadır. Damarlar Diego’nun çocukluk resminden başlar Diego’nun sevdiği Meksikalı elbisesi içindeki Frida’nın sağlam kalbine gider. Oradan Avrupalı Frida’nın yarılmış kalbine geçer. Frida, kendi kendisinin annesi olmuş, sağlıklı kalbi hem yaralı Frida’yı hem de küçük Diego’yu beslemiştir.

Frida damlayan kanlarla oynamış onları desene dönüştürmüştür. Bağlayıcı damarlar ve kan kaybetmek ile mazoşistik bir oyun içindedir.

Boşanma sırasında; saçlarını kestiği, bir elinde saç tutamı bir elinde makası olan, erkek takım elbisesi ile oturduğu bir kendilik-portresi de yapar. Saç kesme, özellikle de kişi kendi saçını kesiyorsa ayrılığı kontrol etme arzusunu yansıtabilir. Diego’nun ondan ayrılmasının aksine saç kesme Frida’nın kendi kontrolündeki bir eylemdir. Bu eylemde Frida’nın acılarının üstüne gitmesini ve saldırganlığını kendine çevirmesini de görürüz: “Sen benden ayrıldın mı? İşte ben de kendi parçalarımdan ayrılırım. Hem de ortalığı kesilmiş saçlarla istediğim gibi kirletirim!” der gibidir. Ayrılığı saç kesme olarak betimleme ayrılık acısını inkarı da gösterir.

Resmin üst tarafındaki yazıda şu şarkı sözleri vardır: “Bak, eğer seni sevdiysem bu sevgim saçların içindi. Şimdi kelsin ve artık seni sevmiyorum.” Bu sözleri Diego’ya söylemiş gibidir ama resimde Frida saçlarını kısaltmıştır. Saç kesme erkeksi bir kısalıkta olunca ve kocasının takım elbisesi ile oturunca kadınsı kimlikten ayrılmayı ve ona acı veren, saldırgan erkekle özdeşleşmeyi de simgeler. Frida, kocası ile birlikte kadınsılıktan da ayrılmıştır. Bu tavır, eksik hissettiği kadınsılığına duyduğu öfkeyi, kadınsı ve erkeksinin bütünleşmemişliğini ya da biseksüelliğe gerilemeyi göstermektedir. Yazının altındaki notalar yine ağır bir hayal kırıklığına karşı manik bir savunma kullandığını düşündürür.

Somutlaştırma

Sanat, travma ile çözülerek ayrılmış ruhsal parçaların ifadesine alan açar. Böylelikle sanatın ara alanı, yansıtılan parçaları kucaklar ve taşır. Frida bunu resimlerinde; küçültmeler, parçalara ayırmalar, dondurmalarla ve maskeler kullanarak yapmıştır.[7] Frida resim yaparak somutlaştırma ile şu benlik işlevlerini korumuştur;

  • kendiliğini bir arada tutmak,
  • kendisi ve sevdikleri arasında bağ kurmak,
  • yalnızlığını azaltmak ve kendine kucaklayıcı bir anne-çevre yaratmak,
  • acılarına karşı bir mesafe almak,
  • acılarını dışarıda tutmak,
  • ona acı veren şeylerin üstüne gitmek ya da
  • maskeler ile gizlemek,
  • simgeleştirmek.

Derin acıların yanında yoğun dürtüler ve ayrışma ile ilgili kaygılar, gerileme ile disosiye olma kaygısı yaratarak tutunabilecek somut ifadeleri ortaya çıkartabilir. Somutlaştırma, kendilik tasarımı gibi, nesne tasarımını sabitlemek, içsel nesne tasarımının dağılmamasını ve kaybolmamasını sağlamak için de kullanılır. Bu sırada dürtüsel yatırımın sürmesi ve büyüsel düşüncenin kullanımı ile nesne ve kendilik arasındaki bağlar sürdürülür.

Somutlaştırmada soyut düşünce ile ortaya çıkabilecek olasılıklar kaybedilebilir. Çünkü düşünce yalnızca bir imgeye bağlanır. Frida sanatıyla somutlaştırmaya gerileyerek yeni simgeler yaratmayı başarmıştır. Bu yeniden simgeleştirme sürecinde; dürtüsel boşalım, ayrıştırma ve bütünleştirme, bağ kurma ve bağ koparma, sentezleme gibi benlik işlevlerini de somut olarak resmetmiştir.

Frida’nın kurdele, damar, dal, saç gibi birçok somut nesneleri bağlama aracı olarak kullanması Winnicott’ın “Geçiş nesnesi ve geçiş fenomenleri” makalesindeki ipli çocuğu anımsatır. Winnicott, bu çocuğun ipi için; “1. İletişim eksikliğinin kanıtıdır, 2. Çocuğun annesiyle ilgili umudunun bittiğini ve 3. ayrılığı inkâr ettiğini gösterir” demiştir. Frida’nın resimlerinde bağlayıcı ögeler iletişimin koptuğu yerlerde çıkar ve bu resimler umutsuzluğu yansıtırlar.

“Umut Olmadan” (1945) adlı tablosunda umut ve umutsuzluğun hem genelde hem de Frida özelinde oralite ile bağını açıkça resmetmiştir. Frida oral dönemde ölü bir anne yemiş gibidir. Resimdeki gibi, gündüz (güneş) ve gece (ay) boyunca; ölüm, iğrençlikler ve çirkinlikler zorla insanın içine girerse umut kaybolur. Frida’nın acısını anlattığı bazı resimlerindeki somutluk da iğrendiricidir. (Kristeva’nın iğrenç olanla ilgili tespitleri dikkate değerdir.)

“Umut Ağacı, Güçlü Kal” resminde şarkı sözlerini resimde kendisine bayrak yapmıştır. Bedenindeki yaralar gibi toprak kuraklıktan yarılmıştır. Frida yaralı ve hasta kendiliğini, giyinmiş ve güzel kendiliğinden ayrıştırmıştır. Korse, iki parçasını ilişkilendiren bir nesnedir. Yüzü yine duygulardan yalıtılmış olsa da gözyaşları akmaktadır. Umut Ağacı, şarkıdaki gibi Frida’yı tanımlar.

Frida, Don Jose Domingo Lavin’in evinde Freud’un “Musa ve Tektanrıcılık” adlı kitabını görür ve okumak ister. Lavin, Frida’ya bu kitabı resmetmesini önerir. 1945’te yaptığı “Yaratılışın Çekirdeği” başlıklı tablosunda; katman katman gruplara bölünmüş, dünya, ölüm, ölüm sonrası, doğu ve batı medeniyeti, insanlığın önde gelen erkek liderleri, insan toplulukları gibi var olagelmiş birçok olguyu bir araya getirerek bir leğen kemiği oluşturmuştur. Güneş, döllenmiş ve bölünmekte olan iki hücre, anne rahminde bir bebek, altında beşiğinde yüzen bebek Musa, kadının içinde yarattığı erkeği resmeder. Anne tanrı, çocuğu Musa olmuştur. Resmiyle ilgili şöyle demiştir:

“Kitabı bir kez okudum ve izlenimlerimi resmetmeye başladım. Sonraları kitabı yeniden okuduğumda itiraf etmeliyim ki çalışmamı çok yetersiz buldum. Çalışmam Freud’un kitabında müthiş bir biçimde yaptığı çözümlemeden oldukça farklıydı. Ama artık resmimi değiştirme şansım yok.”

Bu sözler somutlaştırmanın olumsuzluğunu tanımlar. Birçok simgeyle, içinden geleni somutlaştırmış ve tuvalde birçok parçayı bütünleştirmiştir. Ama yeni çağrışımları koyacak yer yoktur artık. Bu resim Frida’nın en çok simge kullandığı resimdir. Belli ki Freud’un Musa ve Tektanrıcılığı onu çok uyarmış ve canlandırmıştır. Yahudi babasının yası, doğuramadığı Musa’sı, Diego ile çatışmaları ve anne olamaması onu harekete geçirip manik bir resim yapmasına neden olmuş olabilir.

Frida’nın son resmi iyice yoğunlaşan acılarına bir başkaldırı ile yaşam üzerinedir. Yaşamının son yıllarında meyve resimleri çoktur. Son resminde ise renkli, tatlı ve serinletici karpuzlar arasındaki karpuz diliminin üzerine “Yaşam Çok Yaşa” yazmıştır. Dünyaya veda ederken süt dolu anne memelerinin simgesi gibi karpuzlar resmetmiştir. Yüceltmesi sayesinde annesinin memesini değil karpuzları kesmiş ve kan yerine tuvale kırmızı karpuzların canlılığını yansıtmıştır. Frida’nın yaşama dileğine Diego da katılmış o da yaşamının son resminde kendi karpuzlarını tuvale aktarmıştır.

 


[1] Meksikalılar yağmurun Meryem’in sütü olduğuna inanırlar.

[2] ki bu sessizleşme gençliğindeki kafa travması ve epileptik nöbetleriyle ilgili olabilir-

[3] 4 yaşlarında anaokuluna başladığında öğretmenin portakal ve mumla güneş, dünya ve ayı anlatmasından korkar. Korkudan altına işeyince öğretmen bir arkadaşının elbisesini Frida’ya giydirir. Frida öğretmene duyduğu kızgınlığı elbiseyi veren kıza yöneltir ve onu döver. Bu çocukluk anısı Frida’nın annesinden ne kadar çok korktuğunu ve öfkesiyle ne yapacağını bilemediğini gösterebilir.cÜvey ablasını lazımlıkta otururken ittirir. Düşen kız “Seni çöpten aldılar.” deyince içine kapandığını ve kendisine bir hayali arkadaş yarattığını anlatır. Annesine bağlılık hissi ve onunla narsisistik özdeşimi içindeki saldırganlığın işlenememesi yüzünden zayıf gözükmektedir.

[4] Babası felsefeye ilgilidir ve Schopenhauer ‘e hayrandır. Her akşam piyano çalar ve okur.

[5] The Love Embrace of the Universe, the Earth (Mexico Myself, Diego and Señor Xólotl - 1949

[6] Disosiasyon, yukarıdaki hayali çocuktaki gibi, Frida’nın çocukluktan beri kullandığı bir savunmadır ve bunu resmine yansıtmıştır. Frida tasarımlayabildiği ruhsal ögeleri acısı yüzünden ayrı tutmak zorunda kalmış, bunları resimlerindeki ögelerde somutlaştırmıştır. Bu somutlaştırma ile ailesinin, kocasının, tıbbın ve Meksika’nın ona sağlayamadığı ya da sağlamakta eksik kaldıkları geliştirici bir ruhsal çevre yaratırken çözerek ayırdığı parçaları resimlerinde bir araya getirmiştir.

[7] Frida’nın acısı kendilik-portrelerinde yüzüne çok az yansısa da “resimlerinde kendi gerçekliğini resmettiğini ve resim yapmaya ihtiyacı olduğunu” belirtmiştir.