• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

DERİ HASTALIKLARINDA KARŞILAŞILAN PSİKİYATRİK HASTALIKLAR

DERİ HASTALIKLARINDA KARŞILAŞILAN PSİKİYATRİK HASTALIKLAR

Generalize Pruritus:

            Generalize pruritusu olan hastalarda bir primer deri hastalığı, altta yatan başka bir metabolik hastalık veya neoplastik hastalık olabilir. Bazı yaşlı hastalarda sebep bulunamayabilir ve psikojenik olduğu söylenebilir. Bazı hastalarda depresyon saptanır ama sebebi ve etkiyi ayırt etmek güçtür.

            Sheehan-Dare ve ark 1990’da generalize pruritus ve kronik ürtikerle psikolojik semptomlar arasındaki ilişkiyi bildirdiler. Beck depresyon ölçeği kullanılarak yapılan araştırmada pruritus depresif semptomlarla ilişkili bulunurken kronik ürtikerde bu ilişki gösterilememişti. Gupta ve ark 1994’te 252 ayaktan hastayı değerlendirerek psöriazis, atopik dermatit ve kronik idiyopatik ürtikerde kaşıntının miktarı ile depresyon şiddeti arasında direk ilişki olduğunu bulmuştur. Hastaların bazılarında depresyon birincil bazılarında ikincildir. Ama sonuç olarak depresyon kaşıntı eşiğini düşürmektedir.

Psöriazis:

            Lezyonlar karakteristik olarak kafa derisinde, perianal ve genital bölgelerde veya tırnaklardadır. %1'inde artropati vardır. Tedavisi destekleyicidir. Hastalar günlük deri bakımına, yoğun ve kokulu ilaçlar kullanmaya ve zaman zaman dermatoloji kliniklerine yatışa ihtiyaç duyarlar. Psöriazis depresyonla ilişkilendirilmiş, intihar düşüncesi olan ve tamamlanmış intiharla sonlanmış vakalar bildirilmiştir. Gupta ve ark (1993) 217 psöriazis hastasını incelediklerinde depresyon düzeyi ve psöriazisin şiddeti arttıkça hastalarda ölme isteğinin ve intihar düşüncelerinin yoğunlaştığını saptamıştır. Psöriaziste hastaların %40'ında stres, lezyonları kötüleştirir ve eğer lezyonlar görünümü bozuyorsa stres daha kötü etkiler.  

            Akay, Pekcanlar ve ark. (2002) 50 psöriazis vulgaris, 30 lichen planus hastasının ve 40 kontrolün Beck Depresyon Ölçeği kullanarak depresyon düzeyini değerlendirmiştir. Depresyon düzeyleri sırasıyla %58, %53 ve %20 düzeyinde bulunmuştur. 50 psöriazis hastasının 16'sında orta düzeyde, 13'ünde ciddi düzeyde depresyon saptanırken; 30 lichen planus hastasının 11'inde orta, 5 tanesinde ciddi düzeyde depresyon saptanmıştır. Deri hastalığı olanlar sosyal ilişkilerinde geri planda kalmaktadırlar, sıklıkla utanç duyarlar ve kendilerini küçük görürler. Psöriazislilerin %68'i sigara, %32'si alkol kullanmaktadır. Madde kullanımı psöriaziste artmış stresle bağlantılıdır. Çalışmada hastalık süresi ile depresyon belirtileri arasında olabilecek ilişkide araştırılmıştır.

            Psöriazisi;

a. 5 yıldan kısa süredir var olanlarda:

            - %41'inde orta düzeyde depresyon

            - %22'sinde ciddi düzeyde depresyon

b. 5-10 yıldır hastalığı olanlarda:

            -%44'ünde orta düzeyde depresyon

            - %23'sinde ciddi düzeyde depresyon

c. 10 yıldan uzun süredir hasta olanlarda:

            - %7'sinde orta düzeyde depresyon

            - %36'sında ciddi düzeyde depresyon saptanmıştır.

            Lichen planusta ise hastalık süresi ile depresyon arasında ilişki saptanamamıştır.

Lichen Planus:

            Bölgesel egzema plakları vardır. Lokal veya genel kaşıntı olabilir. Kaşıntı sıklıkla anogenital bölgededir ve psikolojik olduğu düşünülür.

            Sendur lichen planusu olan hastaların %96'sında, McCarton ise %50'sinde depresyon olduğunu saptamıştır. Eğer lichen planusta ve psöriaziste lezyonlar yüz gibi görünen yerlerde veya genital bölgeler gibi yakınların dokunulmasını istemediği yerlerde ise hastaların depresyon düzeyi daha yüksek olmaktadır.

Atopik Dermatit:

            Sık karşılaşılan, değişik seyirleri olan bir hastalıktır. Hastaları sık karşılaşılan maddelere karşı aşırı duyarlı kılan, bir bağışıklık regülasyon bozukluğu vardır. Nemlendirici, topikal steroid, antihistaminik, fototerapi ve sistemik immunsupresyon tedavileri uygulanır. Bu kronik sendromda hastaların kendine zarar verme potansiyeli psikoterapi ile azaltılabilir.

Akne:

            Sebasöz dokudan zengin deri bölgelerinde görülür. Göze batması, sürekliliği ve kozmetik açıdan kalıcı sonuçlarının olması yüzünden hastalar yoğun bir tedavi almak isterler. Son yıllarda sistemik retinoid ve izotretinoinle çok iyi sonuçlar alınmıştır. Geç kalınmış olması tedavi başarısını kötü etkiler.

            Düşük düzeyde kendilik algısı aknenin ciddiyeti ile ilişkilidir. Erişkin ve adolesanlarda sosyal aktiviteyi etkiler. Bu hastalarda işsizlik normal populasyondan sıktır. Depresyon ve anksiyete görülebilir. İzotreotininle tedavi depresyon ve anksiyeteyi iyileştirir. Çökkün duygudurum izotretiroinin yan etkisi de olabilir.

            Koo ve Smith (1991) literatürde aknenin psikolojik yönlerini gözden geçirdiklerinde depresyondan çok kaygı, stres ve düş kırıklığının akneye sebep olduğunu; aknenin de depresyona yol açtığını saptamışlardır. Aynı şekilde depresyon ve acne excoriee arasında karşılıklı bir ilişki vardır. Acne excoriee hastalarında dermatolojik tedavi ile bilişsel davranışçı terapi gibi psikiyatrik tedaviler uygulanması, tedavi başarısını çok arttırır. Hastaların farkında olmadan sivilceleriyle oynaması ve bunları yolması dermatolojik tedavinin uzun sürmesine ve sık sık tekrar edilmesine sebep olur. Erkek akne hastalarında depresyon ve anksiyete ile deri hastalığı arasında güçlü bir ilişki varken (Gupta 1994); kadınlarda akne seyri kişilik özelliklerinden daha çok etkilenmektedir (Sneddon ve Sneddon 1983).

            Macdonald Hull ve ark 16 akneli hastayı değerlendirdiğinde tümünün dismorfofobi ve ciddi düzeyde depresyon belirtileri gösterdiğini görmüş ama hastalara teklif edilen depresyon tedavisi sadece biri tarafından kabul edilmişti. Bu hastaların tümü sivilcelerinin yoğun bir tedavi ile düzelmesini istiyordu. Burada görüldüğü gibi depresyon hastaların tedavisini de karmaşıklaştırıyordu.

Ürtiker:

            %50'si 1 yıldan, %20'si 20 yıldan uzun sürer. Kronik ürtikeri olanların kaşıntı, topluluk içinde ve yakın ilişkilerde deri döküntüsü olması, hastalığın uzaması, tedaviye yetersiz cevap, sebebin bulunamamasının yarattığı düş kırıklığı depresyona sebep olabilir. Hashiro ve Okumura (1994) hastaların kendilerinin doldurduğu depresyon ölçekleri kullanarak kronik ürtikerde depresyon riskinin arttığını göstermiştir. Birçok çalışmada kronik ürtikerde depresyonun belirgin olduğu gösterilmişken bazılarında bu ilişkiye rastlanmamıştır.

Alopecia areata:

            Genellikle ergenlikte veya genç erişkinlikte başlar. Prognoz değişkendir ama sıklıkla dirençli veya tekrar edicidir. Duygusal olaylar hastalığı presipite ederler ama esas etken viral enfeksiyonun ardından saç foliküllerinin otoimmün olarak etkilenmesidir. Alopecia areata hastalarında da depresyona sık rastlanmaktadır. Koo ve ark. (1994) inceledikleri 294 hastanın %8.8’inde depresyon bulmuşlardır.

            Sergio Ruiz-Doblado (2003) 32 alopecia areata hastasında komorbit depresyon ve anksiyetenin hastaların tedaviye uyum süreçlerini ve hastalığın seyrini kötüleştirdiğini saptamıştır.