• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

BİLİNÇDIŞI

BİLİNÇDIŞI

Freud ilk çalışmalarında histerik hastaların iç dünyalarını anlatma isteğinin yardımıyla belirtilerin bilinçdışındaki izlerini gözlemledi. Daha sonra düşlerin yorumu ile bilinçdışının gücünün ve etkisinin tüm insanlar için geçerli olduğunu gösterdi. Ardından bilinçdışının varlığını kanıtlamaya ve nasıl çalıştığını göstermeye koyuldu. Topografik/Yerleşimsel Kuram ile insanın iç dünyasını üç bölgeye ayırarak inceledi:

  1. Bilinçdışı
  2. Önbilinç
  3. Bilinç

Bilinç, gerçekliği algılama ve yorumlama işlevi görür ve ruhsal aygıtın yüzeyindedir. Dikkati ve ruhsal yatırımı yönlendirir. Çatışmayı anlar. Bilinç, önbilinci ve bilinçdışını örttüğü kadar onlara ulaşmanın da yoludur.

Freud, bilinçdışına doğrudan ulaşılamadığını vurgulamıştır. Bilinçdışı, benlik tarafından süreğen bir biçimde bilinçten uzak tutulmaya, baskılanmaya ve bastırılmaya çalışılır. Ancak önbilince ulaşabilen bilinçdışı içeriğin türevlerine ulaşılabilir. Fransa'da Bernheim, hipnozdaki yaşantısını unutmuş olan hastanın ısrar ve telkin ile o bilgileri nasıl anımsadığını ya da ona verilen komutu bilinçsizce gerçekleştirdiğini göstermiştir. Bunu izleyen Freud histerik hastalardaki unutmalarda bu yolu kullanmaya başlamıştır. Bu ısrar ve telkin daha sonra “divana uzanarak konuşma” biçimini almıştır. Hasta divana uzanarak konuşunca algı alanı kısıtlanır, iç dünyasına yönelir. Aklından geçen her şeyi anlatması istenince bilinçdışının güçleri kendini göstermeye başlamaktadır.

Birinci ve İkinci Sansür

Freud düş oluşumunda sansürün, gizil düş düşüncelerini dönüştürüp çarpıtarak görünen düşü ortaya çıkardığını öne sürmüştür. 1932’de[1] düşte sansürün ketleyici gücünün nevroz ile psikoz olgularını anlamada yardımcı olacağını belirtmiştir. Freud, bilinçdışı ile önbilinç arasında bilinçdışına karşı birinci ve önbilinç ile bilinç arasında önbilincin türevlerine karşı ikinci sansürün olduğunu düşünmüştür.

İkinci sansür, dikkat dağıtan düşüncelerin bilinci etkilemesini engeller. Düşünceyi çarpıtmaktan çok seçme işlevi vardır. Yapısal kuramda bilinçdışı; altbenliği, benliğin ve üstbenliğin bir kısmını kapsarken sansür, benliğin ve üstbenliğin bilinçdışında kalan kısmına atfedilmiştir. Freud, 1937’de[2] sansür ile benliğin savunma mekanizmalarını ve tedavideki direnci ilişkilendirmiştir.

Bastırma duvarı

Yemek, dışkılamak ve üremek tüm hayvanların yaşamını oluşturan ana ögelerdir, kalıtımsal olarak belirlenirler. Bir açıdan bu işlevler insanın hayvani yönlerini simgeler. Çocuklukta en basit ve çocuksu halleriyle deneyimlenen bu durumlar zamanla toplumsal yaşamın kurallarına uydurulur ve ilkel yanları bastırılır. Çocuklukta bastırma, çocuğun güçsüzlüğü sayesinde kolay öğrenilir ve güçlenir. Ergenlikte ise çocuğun yapabilme gücü, erki gelişir ve bastırma yeniden biçimlenir. Eğer yapabilme gücü yokken bastırma öğrenilemez ve üstbenlik gelişemezse dürtüler güçlenince ve yapabilirlik ortaya çıkınca bastırma zayıf kalabilir ve dürtüler yıkıcı olabilirler. Kişi sağlıklı olduğu sürece bilinçdışı; acıktığında hemen yemek isteyen, tuvaleti geldiğinde hemen boşaltmak isteyen, cinsel arzuları uyandığında hemen mastürbasyon yapmak isteyen bir çocuk gibidir.

Oral dönem de neyin yenilip neyin yenilemeyeceği (içe alma-inkorporasyon ve almama), daha sonra anal dönemde neyin ayıp olduğu ve ne zaman dışa atılabileceği (içe ve dışa atma-introjection/projection), bununla beraber karşı çıkma gücünün gelişmesi ve en sonunda da ödipal dönemde cinsel dürtülerin yasaklanması ile "hayır"lar ve "yasak"lar bir sansür hattı oluştururlar. Bu sansür hattı ödipal dönemin bitimiyle 5-6 yaşlarında bir bastırma duvarı oluşturarak[3], “çocuksu/çocukluktaki (infantile)” tepkileri, arzuları, ihtiyaçları, düşlemleri ve ilişkileri bilinçdışına ittirir. Bu engel, çocukluk anılarının anımsanmasını engeller ve bir çocukluk amnezisi (infantile amnesia) yaratır. Bu sıralarda dış nesneler dürtülerden yalıtılabilmeye (de-instictualization) başlar ve gizil döneme geçilir.

Sandler ve Sandler[4] gizil dönemin hemen öncesini şöyle özetler:

“Çocuk cinsellik ve saldırganlık yüklü itkilerini artık açıkça ifade etmez. Çatışma çözümü ile ilgili bir geçmişi vardır, benliği oldukça gelişmiştir, karmaşık bir dil kullanabilir, bazıları çok tehdit edici ama bununla beraber savunma etkinliğinin ürünleri olan ve zihinsel yaşamında etkileri süren düşlemlerini işlemiştir. Gelişim sürecinin her döneminde çatışmalarla mücadele etmiştir. Özellikle ödipal karmaşanın çatışmaları ile boğuşmuş ve nesneleri ile özdeşleşerek üstbenliğini ve ülküler evrenini geliştirmiştir. Güdüleri (dürtüsel gerilimlerle bağlantılı olabilir ya da olmayabilir) hoşnutsuzluktan kaçınma ve iyilik halini koruma kaygıları taşır ve nesnelerle ilişkisi üst düzeyde olan arzular uyandırırlar.”

Yerleşimsel ve Yapısal Kuramlar

Freud daha sonra yapısal kuramı ortaya atsa da yerleşimsel kuram tam olarak bırakılamamıştır. Anna Freud[5] şu sözlerle bu durumu gayet güzel özetlemiştir:

“Gerektiğinde yerleşimsel kurama geri dönen ve gerektiğinde bir kenara koyup tamamen yapısal konuşanlardanım … iki referans çerçevesi -yerleşimsel ve yapısal- arasında yaşama biçimindeki kötü huyumu herkese öneririm. Bu yol insanın düşüncesi müthiş basitleştiriyor ve gerektiğinde anlatımı da basitleştiriyor. … Gerektiğinde yerleşimsel kurama geçerek (yapısal kuramla) kaybolan şeyleri elimde tutmaya çalışıyorum. … Gelişim adı altında psikanalitik kuramın kaybettiklerine bakmak çok ilginç. İleriye doğru her attığımız adımda yararlı bir şeyi kaybettiğimizi görmek önemli.”

Benlik psikanalistlerinin bazıları yapısal kuram üzerine çalışırken yerleşimsel kuramı terk etmişlerdir. Bu durum önbilinç ile bilinçdışının ayrıştırılmamasına neden olmuş ve bilinçdışı kavramının kullanımında farklılıklar yaratmıştır. Gündüz düşleri ve uyanıklıktaki hayal kurma ile bilinçdışı düşlem ayrılmalıdır. Yerleşimsel açıdan bilinçdışı olan ile önbilinçte olan düşlem de birbirinden ayrılır.

Güncel Deneyimde Bilinç, Önbilinç ve Bilinçdışı

Benliğin iç ve dış uyaranları algılama kapasitesi sınırlıdır. Bu yüzden bazı uyaranlar algılanamaz, bazıları algılanır ama görmezden gelinir, bazıları algılanarak yorumlanır. Bu açıdan algılamayı bilinçli ve bilinçdışı olarak ikiye ayırabiliriz. Anımsamayı ise iç dünyadaki kaydedilmiş uyaranların yeniden algılanması olarak düşünebiliriz.

Örneğin iki kişi, içinde oldukları ilişkide yaşananların ve konuşulanların çoğunu algılar ama tümünü zihnine kaydetmez (1- kaydedilemeyenler ya da kısa süreli belleğe kaydedilip unutulanlar). Bu iki kişi aralarında, ilişkilerini konuşsalar, bazı olayları hiç anımsamadıkları (kaydedilmiş ve bastırılmış olanlar ile kaydedilmemiş olanlar), bazılarından söz edilirse anımsadıkları (2- önbilinçte tutulanlar), bazılarını ise ikisinin de çok iyi ama farklı anımsadıkları görülür (öznellik). Bu iki kişi aralarındaki ilişkiyi bir başkasına anlatsalar birbirleri ve ilişkileri hakkında daha başka şeylerden konuşurlar (3- çarpıtma). Tüm bu konuşulanların dışında kişilerin kendi içlerinde düşündükleri ama kimseye söylemedikleri düşünceleri de vardır (4- önbilinçteki ve bilinçteki gizli kendilik). Buraya kadarki kısım ikincil bastırmaya maruz kalan ve geneli önbilinçte olan kısımdır. Eğer bu kişilerden birisi diğeri ile ilgili bir düş görür ve bunun psikanalitik bir değerlendirilmesi yapılırsa arkadaşı ve kendisi hakkında bilincinde olmadığı düşünceleri ortaya çıkabilir. Kendi (5) bilinçdışına iyice yaklaşmış olur.

 


[1] S. Freud, “My Contact with Josef Popper-Lynkeus”, The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, 1932, 22:217-224

[2] S. Freud, “Analysis Terminable and Interminable”, The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, 1937, 23:209-254

[3] J. Sandler, A. M. Sandler, (1983), “The 'Second Censorship', the 'Three Box Model' and Some Technical Implications”, Int. J. Psychoanal., (64):413-425.

[4] J. Sandler, A. M. Sandler, “The 'Second Censorship', the 'Three Box Model' and Some Technical Implications”, Int. J. Psychoanal., 1983, (64):413-425.

[5] A. Freud, “In Discussions in the Hampstead Index on 'The Ego and the Mechanisms of Defence': II. The application of analytic technique to the study of the psychic institutions, J. Sandler with A. Freud”, Bull. Hampstead Clinic, 1972, 4 5-30.