• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

BENLİK (EGO) NEDİR? İŞLEVLERİ NELERDİR?

BENLİK (EGO) NEDİR? İŞLEVLERİ NELERDİR?

Benlik; altbenlik-benlik-üstbenlikten oluşan üçlü ruhsal yapılanmanın, tutarlılığı sağlamaya çalışan yönlendirici parçasıdır. Altbenlikten gelen dürtüsel istekleri ve korkuları düzenlerken üstbenlik yasaklarını ve ülkülerini dikkate alır. Bunlara göre harekete nasıl geçeceğini belirlerken gerçekliğe uyar.

Yönlendirici ve yönetici işlevlerini; algılama, gözlemleme ve yorumlama yetileri aracılığıyla gerçekleştirir. Algılama işlevi iki yönlü çalışır. İç dünyadan gelen dürtüsel, düşünsel, anısal ve duygusal uyaranlar ile dış dünyadan gelen 5 duyu ile algılanan uyaranları değerlendirir.

Altbenlikte düşünceler ve duygular haz ilkesine göre hareket ederlerken tek amaçları doyum elde etmektir. Bu sırada gerçekliği dikkate almazlar. Benlik, algılama ve yorumlama yetisi ile gerçekliği değerlendirerek haz ilkesinin varlığını kaybetmeden yaşamın sürmesini sağlar. Benlik; hazzın, her türlü doyumun ve rahatlamanın gerçekliğe ve topluma göre sağlanmasını düzenler.

Yaşam boyu, şiddetleri dalgalansa da süreklilik arz eden dürtüler haz ilkesinin emrinde doyum ararken benliği zora sokarlar. Benliğin zayıf düştüğü zamanlarda ve yerlerde egemenliği elde ederek doyumlarını gerçekleştirmeye çalışırlar. Benlik de dürtüleri egemenliği altına sokmanın, durdurmanın, farklı biçimlerde onları doyurmanın yollarını arar. Bu sırada üstbenliğin ülküleri ve yasakları doyum yollarının sınırlarını ve ilkelerini belirler. Tüm bu ilişkiler benlik için içsel çatışma nedenleridir. Kaygı ve hoşnutsuzluk yaratabilirler.

Bunlarla beraber durum bu kadar olumsuz değildir. Dürtülerin yüceltilmesi, altbenlik ve bilinçdışı ile bağlantının sürmesi sayesinde yaşamın ve yaratıcılığın kaynağı olan iç dünyadan yararlanılır.

Benliğin İşlevleri Nelerdir?

Benlik varlığını sürdürürken bazı gelişim süreçlerinden geçerek işlevler kazanır. Bu işlevler sayesinde iç ve dış dünyaya uyum sağlanır, ruhsal ve bedensel yapılar yaşamda tutulur ve soyun sürmesi sağlanır. Benlik, uyaranları ve gerilimleri algılar ve bunları boşaltma ve gevşetme yollarını bulur. Tüm bunları aşağıdaki işlevleri kullanarak gerçekleştirir:

1 - Özerk İşlevleri

Zekâ, düşünme, merak, algılama, yönelim, gerçekliği test etme, öğrenme, hareketi yönetme, sentezleme, konuşma gibi benlik özellikleri doğuştan edinilir, öğrenme ve büyüme ile gelişir. Benlik, çevre ile etkileşim içinde değişir. Hartmann birincil özerk benlik işlevlerinin benliğin çatışmasız alanına ait olduklarını öne sürmüştür. Hartmann, dürtülerin yarattığı çatışmadan ayrışan benlik işlevlerinin ortaya çıkardığı ikincil özerklikten de söz etmiştir. Yansızlaştırma ve kişisizleştirme temelinde gelişen ikincil özerklik, benliğin dürtülerden ayrışarak özerkleşmesiyle sağlanır. Yansızlaştırma için benliğin savunmalar geliştirmesi ve güç kazanmış olması gerekir.

Algılama, düşünme ve konuşma sayesinde benlik; duygu, düşünce ve deneyimlerini tanımlar, ayrıştırır ve söze döker. Böylelikle deneyimledikleri üzerinde egemenliğini artırır. Sentezleme ile yeni yorumlar yaratabilir ve algıladıklarını bütünleştirebilir. Benzer bir süreç kendilik ve nesne tasarımlarının tanımlanması, ayrıştırılması ve söze dökülmesinde yaşanır. Böylelikle benlik iç ve dış dünyayı ayırt eder. Ben ve öteki arasındaki farkı anlar.

Özerk benlik işlevleri ile bağlantılı olan gerçekliği değerlendirme yetisi bir sonraki bölümde incelenmiştir.

2 - İlişkisel İşlevleri

Benlik, doyum sağlayacak ve kaygılarını yatıştıracak bir nesne arama işlevini etkin bir biçimde üstlenir. Böyle bir nesneyi bularak ve ona bağlanarak ilişkileri başlatır. Algılama, gözlemleme ve motor yetileri geliştikçe bu konuda daha da etkinleşir. Sevgi ve sıcaklık bulduğu, doyum sağladığı kişileri içselleştirerek onların bir imgesini oluşturur. Böylelikle nesne imgesinin düşlemi ile nesnelerin yokluğunda yaşadığı kaygıyı azaltır ve doyum için bekleme gücünü artırır. Özdeşleşmeler, benliğe yeni özellikler kazandırarak onu güçlendirirler. Saldırganlarla, engelleyenlerle ve kızdıklarıyla özdeşleşerek mücadele gücünü artırır.

Benlik, kurduğu ilişkilerin kalıcılığını sağlayarak nesne sürekliliğini oluşturma yönünde çaba harcar. Biten ya da bitirilmek istenen ilişkilerin bağını çözer ya da kopartır. Nesnelerin yasını tutma ve nesnelerden ruhsal olarak ayrılma sürecini işletir. Bu yolla da onlarla özdeşleşebilir. Benlik, kendilik ile ilişki halindedir ve gerektiğinde kendiliği bir nesne olarak görebilir. Kendiliğe bir alan açar, onu gözlemler, tanımlar, bütünleştirir, değer verir, korur.

3 – Savunma İşlevi

Cinsellik ve saldırganlık dürtüleriyle ve bunlarla bağlantılı tasarımlarla ilgili kaygıları azaltmaya çalışır. Benlik gücü zayıfsa ya da benlik yeterince gelişmemişse bölmeyi, yansıtmalı özdeşleşmeyi ve diğer ilkel savunma düzeneklerini kullanır. Benlik gelişiminde yaşanan özdeşleşmeler ile güçlenen benlik bastırmayı ve diğer gelişmiş savunma düzeneklerini kullanabilmeye başlar.

Benlik, uyaran kaygıyı algılayarak savunmaları devreye sokabilmeye başladığında bastırma daha işlevsel bir biçimde kullanılarak yüceltmeler yapılabilir. Bu durumda benlik üçlü ilişkilere geçmeye başlar. Bunun öncesindeki ikili ilişkiler düzleminde bölme ve yansıtmalı özdeşleşme ön plandadır. Bu tür ilkel savunmalar iç-dış nesne ve kendilik ayrımının henüz oluşmadığını, oluşmadığı bir aşamaya gerilendiğini ya da böyle bir konuma saplanıldığını gösterir.

Haz ilkesinin egemenliğindeki birincil süreç düşünce biçiminde hemen doyum aramak ve huzursuzluğu hemen yok etmek istenir. Hızlı davranma, fazla düşünmeme ve somut doyuma ulaşma arzusu ön plandadır. Benlik, gerçeklik ilkesini esas almaya başladığında bastırma ve ikincil süreç düşünce biçimi ortaya çıkar. Bu düşünce biçiminde; bekleme, yavaş hareket etme, gözlemleme, düşünme, en yararlı seçeneği belirleme, soyut düşünebilme, söze dökme, davranışın sonuçlarını değerlendirebilme öne çıkar. Birincil süreç düşünme biçimi; çocuklarda, psikotik ya da sınırda ruhsal yapılanması olan hastalarda gözlenir.

Savunma işlevlerinin gerileme ile bağlantılı özel bir durumu vardır. Benlik gerileme ve ilerleme ile savunma kümelerini değişik yer, kişi ve zamanlara göre uyumlar. Örneğin savaş zamanında benlik gerileyerek paranoid ya da şizoid bir konuma geçer. Bir tiyatro izlerken benlik gerileyerek oyuncularla özdeşleşme gücünü artırır, oyuna dalar. Benlik, gerilemeyi ısı ayarı yapan bir kontrol düğmesi gibi kullanarak savunmaları yönetir.

4- Kendiliği Koruma İşlevi

Anna Freud benliğin kendiliği koruma işlevini; dış dünyaya uyum sağlama, neden-sonuç ilişkilerini anlama ve gerçeklik ilkesine uygun olarak tehlikeli istekleri denetleme olarak tanımlar. Sevgiyle güvende tutma, koruma, kucaklama ve değer verme, anne için bebek bakımının temel süreçleridir. Bu açıdan anne hem bebeğin kendiliknesnesi hem de destekleyici benliğidir. Aile bebeği; saldırganlıktan, cinsellikten, bakımsızlıktan ve her türlü ihmalden korur. Anne sevgisi; bakım ile bedensel, kucaklama ile ruhsal ihtiyaçları giderirken bebeği iç ve dış dünyasına karşı korur. Bebeğin bakımında annenin eşduyumu çok önemlidir. Diğer yandan bebek, açlığa ve çaresizliğe karşı kendisini içgüdüsel olarak korur. Bunun için dürtüleri harekete geçer ve benlik, kendiliği korumak ve doymak için bir nesne arar. Bebeğin karnı doyarken narsisizmi de doyar. Annenin narsisistik yatırımı bebeğin kendiliğini bütünleştirir ve bir arada tutar.

Bebek tüm bunları inkorpore eder ve annenin bu özellikleri ile özdeşleşir. Benlik, yukarıdaki diğer tüm işlevlerini uyum sağlamak için kullanırken ana işlev kendiliği koruma ve yaşamda tutmaktır. Freud[1], cinsel etkinliğin kendiliği koruma amacına hizmet eden işlevlere kendisini yasladığını ve çok sonraları bağımsızlaştığını belirtmiştir. Aynı zamanda çocuğun ruhsal gelişimi sırasında anne-baba ensestiyöz cinsellikten ve yıkıcı saldırganlıktan çocuğu sürekli olarak korurlar. Freud[2] altbenliğin sürekli haz sağlamaya yönelmesi gibi benliğin de sürekli güvenliği sağlamaya çalıştığını, benliğin kendiliği koruma görevini üstlendiğini ama altbenliğin bunu görmezden geldiğini vurgulamıştır. Altbenliğin kendiliğe zarar verici bir yönü vardır.

Hartmann[3]; “kendiliği koruma dürtüsü, cinsellik ve saldırganlıktan farklı olarak ‘ilgiler’ yaratmaktadır.”, der. Bu dürtü, cinsellik ve saldırganlık dürtülerini çok kıymetli ve biricik olan kendiliği koruma amacıyla egemenliği altına alır. Böylelikle nesneye yönelik dünyada benliğin kendiliği ihmal etmesini veya yıkmasını engeller. Zaten cinsellik ve saldırganlık dürtülerinden koruma, anne-babanın çocuğunun sağlıklı gelişimi için sağladığı bir korumadır. Freud’un benlik dürtüsü olarak tanımladığı kendiliği koruma dürtüsünün benliğin ana işlevlerinden biri olarak “kendiliği koruma işlevi”ne dönüştüğünü düşünüyorum.

Kendiliğin korunmasında bedensel duyumların, acı ve açlık gibi hoşnutsuzluk yaratan hislerin önemli bir yeri vardır. Kendiliği koruma açısından kendini çaresiz ve yetersiz hisseden benlik kendiliğini dış dünyaya kapatarak bir yalıtım yaratabilir. Bu tür bir içe kapanma (withdrawal) benliğin kendine yettiğine ve zedelenemez olduğuna dair tümgüçlü ve narsisistik bir düşlemi besler. Ruhsal gelişim ciddi düzeyde ketlenir.

Üstbenlik; genel kuralları, yasakları, ölçütleri ve idealleri ile dolaylı olarak kendiliği korur. Modell[4], kendiliğe zarar verecek çevre ile kendilik arasına girecek yeterince iyi olan kucaklayıcı bir çevreye bebeğin duyduğu ihtiyaca ve bağımlılığa değinir. Bu açıdan aile gibi tüm topluluk ve insanlığın oluşturduğu kültür kendiliği koruma ve yaşatma amacını taşır. Yeterince iyi olan kucaklayıcı çevre hem biyolojik açıdan yaşamı hem de ruhsal açıdan çıplak doğa ile kendilik arasında yaşanabilir bir ara alanı yaratır.

Kendiliği koruma işlevi psikiyatrik hastalıklarda bozulur. Örneğin benlik kendiliği; panik bozuklukta kaygıdan, depresyonda mutsuzluktan, fobilerde korkudan koruyamaz. Madde bağımlılıklarında ve kendine zarar verici davranışlarda kendini koruma işlevi ağır hasar görmüştür. Kazalar[5] ve kendine zarar verici davranış, preödipal ve ödipal dönemde anne-babanın çocuğu koruma işlevlerindeki yetersizlikten ya da çocuğun bu işlevlerle özdeşleşememesinden kaynaklanabilir. Ruhsal çatışmanın beden üzerinden ifade edilmesi, saldırganlığı kişinin kendi üzerine yöneltmesi, anne-babaya yönelik saldırganlıktan kendini ayrıştıramama, anal sadizmi ve acıdan haz almayı kendine yöneltme, kastrasyon kaygısı ile kendini kastre etme, dürtüleri eyleme dökmeyi durduramama gibi durumlar kendiliği koruma işlevini bozabilir.

5- Gözlemleme İşlevi

Benliğin kendiliği gözlemleyen, algılayan, değerlendiren, yorumlayan, iç gözlem yapan ve içgörü kazandıran kısmıdır. Benliğin gelişmişliğini, kendiliğe yönelik, kişinin duygularına, düşüncelerine ve düşlemlerine yönelik farkındalığını gösterir[6]. Bu kavramı ilk olarak Richard Sterba[7] “Analitik terapide benliğin kaderi” başlıklı yazısında değerlendirmiş, Fenichel netleştirmiştir. Zetzel[8] terapötik işbirliğindeki rolünün altını çizmiştir. D. N. Stern[9] sosyal etkileşimlerde, kişinin kendiliğine “ikinci bir noktadan bakabilmesi”ne olanak sağladığını belirtmiştir. Analistin gözlemleyici benliği karşı aktarımını anlamasını ve yorumlamasını sağlar.

Gözlemleyici benlik gerçeklikle yüzleşen ve gerçekliği değerlendiren kısımdır. Dürtü, duygu ve isteklerin şiddetlenmesinden olumsuz yönde etkilenir. Topluluk halinde hareket edilen durumlarda, gündüz düşlerinde, fantezi kurarken askıya alınabilir. Bilişsel işlevleri bozan durumlarda, bayılmada, hipnozda ve disosiyatif bozukluklarda devreden çıkabilir[10].

Benliğin kendiliği gözlemleyebilmesi için bir mesafe koyma, soyutlama ve düşünme yetisi olmalıdır. Kaygı, üzüntü, suçluluk ve utanma gibi durumlar gözlemleyici benliği sertleştirebilir. Benlik, kendilik ve nesne ilişkileri iç içe geçerse; somut düşünceye ve hızlı arzu doyumuna saplanma halinde, ilkel savunma mekanizmalarının baskınlığında gözlemleme yetisi bozulur. Altbenliğin gücü ve ayartıcı üstbenlik, inkâr ve kendini kandırmayı güçlendirerek gözlemleyici benliği ayartır. Joseph[11] ayartıcı üstbenliğin sadakatsiz ebeveynin çocuğuyla yarattığı ensestiyöz çiftten köken aldığını belirtir. Ayartılan benliğin gözlemleyici yönü ya dikizleyici bir konuma saplanır ya da eyleme geçerek (birincil sahnedeki çiftin arasına girer ve) gözlemleyici konumunu kaybeder. Joseph, terapi sırasında mizah anlayışının gözlemleyici benliği geliştirici yönünü açıklamıştır.

Üstbenliğin gözetlemesi, yargılayıcı, daha fazlasını isteyen, eleştirici ve sınırlayıcı niteliktedir. Bu kıyaslamalarının ölçütü benlik idealidir. Loewald[12] üstbenliğin, benliğe göre daha değişken ve daha tutarsız olduğunu çünkü benlikten daha sonra kristalize olduğunu belirtmiştir.

Gözlemleyici benlik; gerçeği, içeriyi ve dışarıyı merak etme ve sevme dürtülerinden enerji alırken güvenli ve yansız bir ortamda gelişebilir. Gözlemleyici benlik, benliğin anlama işlevini ve dolayısıyla uzlaşma oluşumunu destekler.

6- Ayrıştırma, Bütünleştirme ve Sentez

Nunberg[13], bireşim işlevinin dürtülerden gelen baskı ve üstbenlikten gelen emirler gibi zıt güçleri ahenkli bir biçimde bir araya getirdiğini belirtmiştir. Yaşam dürtüsünün egemenliğindeki libidinal bir güçtür. Benlik, böylelikle içeriden ya da dışarıdan gelen yabancı ögeleri özümser. Akthar’a[14] göre; birlikler oluşturma, anlam, bağ kurma ve üst düzey soyutlamalar yapma bireşim işleviyle gerçekleşir. Aynı zamanda benlik; ayrıştırma, basitleştirme ve sadeleştirme ile kategoriler oluşturur. Bu ayrıştırmanın içinde, öncelikle kişinin kendi yararına olan saldırganlık yüklü bir parçalama[15] vardır. Farklı nesne parçaları kendi içinde, farklı kendilik parçaları kendi içinde bütünleştirilir. Nunberg[16], bu süreçlerin gelişme ve uyum getirdiğini belirtmiştir. Winnicott[17], bütünleşmenin bir kişileşme (personalization) ve gerçek olma haline (realization) dönüşümünü açıklamıştır. Benliğin ayrıştırma, bütünleştirme ve sentez işlevlerinde anlayış ve kavrayış ön plandadır. Nunberg bunu “nedenselliğe duyulan ihtiyaç” olarak tanımlamıştır. Kendilik bu süreçlere oluşu ile katkıda bulunur. Kendilik, benzer olmayanları iter, benzer olanları çeker, aynı ve yakın olduğunu hissettikleri ile kaynaşarak yeni sentezler oluşturur. Kendiliğin sentezleyişi “benzerliğe duyulan ihtiyaç”tan türer. Bütünleştirme ve sentez işlevleri genellikle psikolojik ilerleme yaratırlar, içgörü kazanma ve ayrışma-bireyselleşme süreçlerini desteklerler.

 


[1] S. Freud, “Three Essays on the Theory of Sexuality”, The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud 1905, 7:123-246

[2] S. Freud, [1940] “An outline of psycho- analysis”, Standard Edition, 23: 141-208. London: Hogarth Press, 1964.

[3] H. Hartmann “Comments on the Psychoanalytic Theory of the Ego”, Psychoanalytic Study of the Child, 1950, 5, s. 74-96.

[4] A. H. Modell, “Self Preservation and the Preservation of the Self”, Annual of Psychoanalysis 1984, 12:69-86.

[5] L. Frankl, Self-Preservation and the Development of Accident Proneness in Children and Adolescents. Psychoanalytic Study of the Child 1963, 18:464-483

[6] E. L. Auchincloss, S. Eslee Psychoanalytic Terms & Concepts, New York: American Psychoanalytic Association, 2012.

[7] R. Sterba, “The fate of the ego In analytic therapy”, Int. J. Psycho-Anal., 1934, 15, 117-126.

[8] E. R. Zetzel, “The analytic situation and the analytic process”, The capacity for emotional growth (s.  197-215), New York: International Universities Press, 1970.

[9] D. N. Stern, “Intersubjectivity”, The American Psychiatric Publishing Textbook of Psychoanalysis, ed. E. Person, A. M. Cooper, and G. Gabbard (s. 77– 92). Washington, DC: American Psychiatric Publishers, 2005.

[10] E. L. Auchincloss, S. Eslee Psychoanalytic Terms & Concepts, New York: American Psychoanalytic Association, 2012.

[11] L. Josephs, “The observing ego as voyeur”, International Journal of Psychoanalysis 2003, 84:879-890.

[12] H. W. Loewald, “The superego and the ego-ideal: Superego and time”, Int. J. Psycho-Anal., 1962, 43, 264-268.

[13] H. Nunberg, “The Synthetic Function of the Ego”, Int. J. Psychoanal., 1931, (12):123-140.

[14] S. Akhtar, Comprehensive Dictionary of Psychoanalysis, Routledge, 2018.

[15] Temeli yamyamsı, oral sadistik dürtüye dayanan.

[16] H. Nunberg, “The Synthetic Function of the Ego”, Int. J. Psychoanal., 1931, (12):123-140.

[17] D. W. Winnicott [1945] “ilkel duygusal gelişim”, Çev. Özer, D., Akgün, P. & Mizrahi, S., Psikanaliz Yazıları 23:109-123, 2011.