• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

İÇSELLEŞTİRİLMİŞ NESNE İLİŞKİLERİ KURAMI

İÇSELLEŞTİRİLMİŞ NESNE İLİŞKİLERİ KURAMI

Kendilik ve Nesne Tasarımları

Benliğin asıl işlevlerinden biri, nesneler arasında ilişki kurmak (onları aramak ve onlardan kaçınmak için [Balint, 1955]) olsa da, nesne ilişkileri benliğin ve üstbenliğin gelişimi için gereklidir. Bu yapıların nitelikleri büyük oranda nesne ilişkilerinin içselleştirilmesiyle belirlenir. Hartmann (1950), kişiliğin diğer alt yapılarından farklı bir zihinsel sistem olarak benliği, kişinin kendisini diğer nesnelerden ayıran kendilikten ayırmıştır. Yaşamın başlarında nesne tasarımları kendilik tasarımlarından ayrışmamıştır. “Tasarım”, benliğin gerçekçi veya çarpıtılmış kendilik ve nesne imgelerinden ve birçok izlenimden çıkarımla oluşturduğu “kalıcı bir simgesel şemadır” (Moore ve Fine, 1968). Bu yüzden mesela, kendilik tasarımı: “tecrübe edilen tüm vücut durumlarının kalıcı tasarımlarını ve yaşanan tüm dürtü ve duygulanımları içerir. Birey bunları, hem kendisine hem de dış dünyaya verdiği tepkiler olarak, farklı zamanlarda bilinçli bir şekilde algılamıştır. Kendilik tasarımı, nesne tasarımlarıyla birlikte benliğe uyum ve savunma işlevleri için malzeme sağlar.” (s. 88) Temel olarak nesne tasarımları karmaşık duygulanımsal ve düşünsel ögeler içerir. İlk tasarımların duygulanımsal yanı daha ağır basar, çünkü ilk nesne imgeleri ve bir parçası oldukları kalıcı şema, anneyle bebek arasındaki ilk duygulanımsal ilişkinin kurulmasıyla oluşur (Novey, 1961).

Jacobson’a (1964) göre;

“Benlikten ayrı olan kendilik ve kendilik tasarımlarının anlamı, nesne dünyasının keşfedilmesiyle ve bu dünyayla kişinin fiziksel ve zihinsel kendiliği arasındaki ayırımın artmasıyla birlikte benliğin ortaya çıkıp, sistemin kurulduğunu hatırladığımızda daha da netleşir. Bağlantılandırıldıkları haz veren ve vermeyen, içgüdüsel, duygusal, düşünsel ve işlevsel deneyimlerin ve algıların oluşturduğu devamlı artan hafıza izlerinden, sevilen nesnelerin ve bunun yanında bedenin ve psişik kendiliğin imgeleri ortaya çıkar. Başta belirsiz ve değişken iken yavaş yavaş genişler ve nesne dünyasının ve kendiliğin kararlı ve az çok gerçekçi endopsişik tasarımları oluşur.” (s.19)

Kernberg (1966) benliğin; nesneleri içselleştirmeyi savunma amacıyla kullandığında var olduğunu söylemiştir. Bunu özellikle de ilk dönemlerde, savunma amacıyla kaygının üstesinden gelebilmek için kullanır. Benliğin bu tanımı, Hartmann’ın (1939) birincil otonom araç dediği, ilk altbenlik-benlik karışımından oluşan çekirdeği anlatan teorisine uymaz. Burada Kernberg’in söylediği, 1923’te Freud’un tanımladığı benliğe daha yakındır.

Benliğin bütünleştirme işlevi ile kendilik ve nesnenin tasarımsal açıdan farklılaşması karşılıklı olarak olgunlaşır. Tekrar Gable’ın olgusuna dönersek, Gable’ın adalarının her birini, benlik tarafından oluşturulmuş bazı ilkel kendilik imgelerini içeren, ayrılmış benlik parçaları olarak tanımlamak uygun olur. Bu benlik parçalarının her biri, kedisine karşılık gelen nesne imgeleriyle ve içselleştirildikleri sırada etkin olan duygulanımla bağlantılıdır. Psikotik hastalarda ise kendilik ve nesne imgeleri arasında ayrımlaşma olmamıştır. Ayrıca psikotiklerde her ada bütünleşmeden kalmıştır. Yani her ada kendi içinde parçalara ayrılmıştır. Sınırda kişilik örgütlenmesi olan hastalarda adalar parçalara ayrılmış halde değildir, bir sekil almışlardır ve kümler oluşturmaya eğilimlidir. “Bütünüyle iyiler” birlikte bir küme yaparken “bütünüyle kötüler”den oluşan ilk kümeden bölünüp ayrımlaşmışlardır. Bu bağlamda ben de “bölme” tanımını, Kernberg’in (1966,1967, 1970b, 1972b) kullandığı gibi, Kleiniyenlerin kullanımından daha sınırlı bir biçimde kullanmayı tercih ediyorum.

Kernberg, sınırda kişilik örgütlenmesi olan hastanın erken dönemdeki bölünmüş tasarım kümelerine patolojik olarak saplandığını ve libidinal dürtünün etkisi altında inşa edilen nesne ve kendilik imgelerinin, saldırganlık dürtüsünün etkisi altında inşa edilenlerle bütünleşmediğini açıklamıştı. Benlikteki bu bölünme, başlangıçta karşıt özellikleri olan “içe atılmış tasarımların” ve özdeşimlerin bütünleşmesindeki basit bir hatayken (buna hata denebilir mi?), bunun hemen ardından savunma amacıyla kullanılmaya başlanır. “Bölme” terimi psikanalizde birden fazla süreci anlatmak için kullanılır (Lichtenberg ve Slap, 1973). Bu nedenle çocuğun gelişimi sırasında kullandığı ilk orijinal bölmeye “gelişimsel bölme” ve gelişimdeki patoloji nedeniyle gelişimsel bölmenin savunma için kullanıldığı durumlardaki bölmeye de “ilkel bölme” diyeceğim.

Jacobson (1964) gelişimsel bölmenin oluşumunu şöyle anlatır:

“Libido ve saldırganlık, süreğen olarak sevgi nesnesinden kendiliğe ve kendilikten sevgi nesnesine veya bir nesneden diğerine yönlendirilir. Bu esnada kendilik ve nesne imgeleri ve bunların yanında farklı nesnelerin imgeleri geçici sürelerle kaynaşır, ayrılır ve tekrar birleşir. Aynı anda böyle bir karışık imge birimine sadece libido yatırımı yapma ve bir diğerine de tüm saldırganlığı yönlendirme eğilimi vardır. Bu, çifte değerliliğe tahammül edilebilene dek devam eder. Buradaki yatırım yapma süreçleri, çocuğun bilinçdışında sevilen nesneyi yutarak içe alma ve çıkartma fantezileri üzerine kurulmuş içe atma ve yansıtma düzeneklerine yansır.” (s. 44)

Psikotik hastada nesne tasarımları, kendilik tasarımlarından veya birbirlerinden farklılaşmamıştır. Ama sınırda kişilik örgütlenmesi olan hastalar, kendilerini çok yakın hissettikleri kişilerle kurdukları ve farklılaşmaların bulanıklaştığı veya kaybolduğu ilişkiler dışında, kendilik ve nesne tasarımlarını birbirinden ilkel bölme ile ayırırlar. Narsisistik kişilikte; asıl kendilik, ideal kendilik ve ideal nesne arasındaki gerilimi ortadan kaldırmak için tüm bu imgelerin birbirinin içine geçip şişirildiği bir kendilik kavramı oluşturulur. Böylelikle gelişen kendilik tasarımı, ilkel bölme ile istenmeyen kendilik ve nesne imgelerinden uzak tutulur.

Cinsel sapkınlıklarda ise beden imgesinin nesne imgesi ile kaynaşmış tasarımının veya yalnız cinsellikle ilgili vücut organlarının kaynaşmış tasarımlarının dışında (Bak, 1971), nesne tasarımları korunmuş ve bunlara libidinal, saldırgan veya nötral enerji yatırılmıştır.

Nesne İlişkilerinin İçselleştirildiği Evrelerin Sistematizasyonu:

Dört Evreli Model

Kernberg (1972a), nesne ilişkilerini içselleştirme süreçlerini 4 evreye böler ve bu evrelerin herhangi birine saplanmayla ilişkili olabilecek psikopatolojileri araştırır. Bu yaklaşımla, hayatın farklı dönemlerindeki içe atımları ve özdeşimleri birbirinden ayıran Greenson’a (1954) ve Jacobson’a (1964) bağlı kalmıştır. Böylelikle bu teorisyenlerin hepsi, gelişimsel sıralamalarına göre içselleştirilmiş nesne ilişkisi kalıplarının birbirlerine kıyasla ne kadar olgunlaşmış olduklarını gösterebilmiştir.

Kernberg geleneksel psikanalitik içgüdü teorisiyle psikanalitik nesne ilişkisi teorisi arasında bir köprü kurmaya çalışır. Geleneksel psikanalitik içgüdü teorisi, nesne yatırımının libidinal veya saldırgan içgüdüsel ihtiyaçların sonucunda oluştuğunu öne sürerken, psikanalitik nesne ilişkisi teorisi –Fairbairn (1954) ve Bowlby (1969) gibi sözcüleri olan- bebeğin nesneyle (anne) kurduğu bağın önceliğini vurgular. Kernberg (1972a), erken dönemdeki gelişimin başka bir boyutu daha dikkate alınırsa bu iki bakış açısı arasında bir bağ kurulabileceğini vurgular.

“...Erken dönemdeki anne-çocuk ilişkisindeki ‘ödüllendirici’ (libidinal açıdan tatmin edici) ve ‘cezalandırıcı’ (saldırganlığı tetikleyen, acı veren, engelleyen ve korkutan) deneyimlerin intrapsişik yapılara farklılaşmasının ardından, en son noktada, ‘içsel nesne ilişkisini’ temsil eden bir grup yapı oluşur. Doğuştan gelen davranış kalıpları olarak içgüdüler, ilk önce annelik işlevlerini ve kişiler arası ilişkileri içeren ‘ortalama bir çevrede (Hartmann, 1939) ifade edilirler. Daha sonraysa tüm diğer psişik yapıların önemli bir düzenleyicisi olan içselleştirilmiş nesne ilişkileri şeklinde ortaya çıkarlar.” (s. 233)

I. Evre: İlk evre çocuğun yaşamının ilk haftalarındaki durumunu anlatır. Kernberg nesne ilişkilerinin içselleştirilmesindeki ilk evrede, çocuğun anneyle ilişkisinden elde ettiği haz veren ve tatmin eden deneyimlerin oluşturduğu hafıza izlerinin oluştuğunu öne sürer. Bu evrede birbirinden farklılaşmamış ilk kendilik-nesne kümesi henüz oluşmamıştır.

Bebeğin anneyle ilişkisi tatmin edici değilse otistik psikoz veya “duygulanımdan yoksun” kişiliğin habis bir tipi oluşabilir; hatta kişilik yapısı kolaylıkla antisosyal olabilir. Çocuğun ikinci evreye geçebilmesi için annesi psikofizyolojik ihtiyaçları için yeterli uyarıyı ve doyumu sağlayabilmelidir.

II. Evre: Bu evre bebeğin yaşamının ilk 4. ve 12. haftaları arasında başlar. İkinci evrede, anne bebeğin ihtiyaçlarını karşıladığında etkinleşen, birçok algılamanın sonucunda “bütünüyle iyi” nitelikli ilk farklılaşmamış kendilik-nesne kümesi tasarımları oluşur. Aynı anda tüm rahatsız edici psikofizyolojik deneyimler, buna karşılık gelen “bütünüyle kötü” nitelikli ilk farklılaşmamış kendilik-nesne tasarımlarını oluşturur. Birinci evrede, önemli uyaranlarla önemli olmayanların ve “bütünüyle iyi” uyaranlarla “bütünüyle kötü” uyaranların ayırımını yapma yetisi gelişirken; Kernberg’in tarif ettiği ikinci evrede “iyi” ile “kötü” daha ileri düzeyde ayırt edilir. Kendilik, kendilik olmayandan ve insan, insan olmayandan daha iyi ayrımlaştırılmaya çalışılır.

Bu evre Mahler’in (1968) tarif ettiği simbiyoz dönemine karşılık gelir. Giovacchini (1972a), “simbiyotik evreyi” bir nesne ilişkisi olarak mı yoksa bir çeşit “nesne öncesi ilişki” olarak mı ele almak gerektiğini sorgular. Bunu şöyle tartışır: “Çocuk bir ilişkinin ‘içinde olduğundan’ (her ne kadar bir başkasıyla kaynaşmış olsa da), bu ilkel bir nesne veya kısmi nesne ilişkisi olarak kabul edilir. Kaynaşma süreci, bir nesnenin içine kaynaşabilmek için bir miktar nesne anlayışına (belirsiz olsa da) veya kendiliğin dışındaki bir şeye ihtiyaç duyar.” (s. 153) Modell (1963, 1968), bu dönem için “simbiyotik nesne ilişkisi” yerine “geçiş nesnesi ilişkisi” tanımının kullanılmasını önermiştir. Çünkü biyolojiden alınan “simbiyozis” kelimesinin nesnenin özneye duygusal bir bağla bağlandığı izlenimi verdiği için yanıltıcı olabileceğini düşünmüştür. “Nesnenin özneye karşı duygusal tutumunun konunun oldukça dışında olduğunu” (s. 41) vurgular.

Modell, tanımladığı “geçiş nesnesi ilişkisini” açıklarken Winnicott’un (1953) “geçiş nesnesi”  tanımını kullanır. Geçiş nesnesi bir varsanı değildir ve fiziksel olarak ortamda bulunur. Çocuk bunda annesinin yerine geçecek bir nesne yaratır ve buna yaşama özgü nitelikler atfeder. Geçiş nesnesi sadece çocuğun sahip olduğu ilk nesne değil aynı zamanda da sahip olduğu ilk kendisi olmayan (ama tamamıyla kendisi olmayan değil) nesnedir. Modell’a (1968) göre:

“Çocuğun cansız geçiş nesnesiyle ilgili olarak Winnicott’ın gözlemi, erişkinlerdeki bazı aşk ilişkilerine benzer. Bu nesne, anneye ait ortamın yerine geçen bir nesnedir, ama kendiliğinden yaratılır, yaşam yatırımı yapılır ve bu yaşamı çocuğun kendi iç dünyası biçimlendirir... (s. 53) Öznenin nesneyle ilişkisi sömürücüdür, özne nesnenin ihtiyaçlarına karşı sorumluluk hissetmez ve nesnenin ayrılmışlığını ve bireyselliğini kabul edemez. Geçiş nesnesiyle kurulan ilişki ikili ilişkidir -başkalarının bu ilişkiye girmesine izin verilmez.” (s. 40) Kernberg şunu da eklemiştir: “Bebeğin kendisiyle kendisi olmayanı ayrımlaştırmasında insan olmayan nesnelerin oyunsu kontrolünün önemli işlevleri olabilir.” (s. 240).

İçselleştirilmiş nesne ilişkilerinin ikinci evrede sabitlenmesi, ardından oluşan gerçekliği sınama yetisini bozabilir ve benlik sınırlarının farkına varılmasını engelleyebilir. Kernberg burada “benlik sınırı” tanımını; kişiliğin, intrapsişik deneyimin nereden -iç dünyadaki fantezi veya hatıradan mı yoksa dış gerçekliğin algılanmasından mı- kaynaklandığını ayırt etme yetisini tarif etme de kullanmıştır.

Bu evreye saplanma veya gerileme “simbiyotik çocukluk psikozlarının” ve “erişkin şizofrenisinin akut tiplerinin” oluşumuna sebep olur. Bu evrede, ilkel bölme ile bilişsel süreçlerin savunma amacıyla birbirine karıştırılması yoğun olarak kullanılır. İlkel yansıtma mekanizmaları, önemli kişilerle ilgili algılamaların paranoyakça çarpıtılmasına yol açar

III. Evre: Bu evre 6. ve 18. aylar arasındadır. Bu evrede kendilik tasarımları ile nesne tasarımları arasında ayırım yapılır. Bu önce ayrımlaşmamış “bütünüyle iyi” çekirdekte sonra da “bütünüyle kötü” çekirdeğin içinde gerçekleşir. “Bütünüyle kötü” çekirdeğin içindeki ayrımlaşma “ilk yansıtma türlerinin gelişimiyle” karmaşıklaşır. “Gelişen ilk yansıtma türleri, “kötü” kendilik-nesne grubunu dışsallaştırmaya çalışan intrapsişik düzeneklerdir ve büyük olasılıkla 6–10 aylık bebeklerdeki ‘yabancı kaygısının’ yoğunluğunu belirler.” (s. 235)

“İyi” ve “kötü” kendilik ve nesne tasarımlarının birbirinden ilkel bölmeyle ayrıldığı bu evrede henüz bütünleşmiş bir kendilik kavramı yoktur. Ama benlik sınırları tutarlıdır, çünkü artık kendilik imgeleri nesne imgelerinden ayrılmıştır. Böylelikle bebeğin kendisi de kendisi olmayandan farklılaşır. Bu evrede diğer insanların bütünleşmiş bir halde kavranması henüz mümkün değildir. Çünkü aynı nesneye ait “iyi” ve “kötü” kümeler birbirinden ayrıdır. Kernberg bunlara dayanarak Klein’ın (1946) tasarladığı “nesne parçasıyla kurulan ilişkisinin” varlığını öne sürer. IV. Evreye ulaşılmadan üstbenliğin bütünleşmesi tamamlanamaz. Bunun yanında gerçekle uyumlu olmayan olağanüstü niteliklere sahip bir “ideal kendilik” de sorun yaratacaktır.

Bu evreden başarıyla geçememek sınırda kişilik organizasyonuna sebep olabilir.

IV. Evre: Son evre birinci yaşın sonuyla ikinci yaşın ikinci yarısı arasında başlar ve çocukluk boyunca devam eder. Bu devrede “iyi” ve “kötü” kendilik tasarımlarının ayrımlaşması sona erer ve kendilik tasarımının bütünleşmesi sağlanır, bireyin kimliği belli olur. Nesne imgeleri, bütünleşmiş bireyler olarak görülen önemli kişilerin daha gerçekçi tasarımları halinde kümelendikçe nesne tasarımları da bütünleşir. Bu düzeyde, önceden oluşmuş olağanüstü niteliklere sahip ideal kendiliğin ve ebeveyn figürlerinin çarpıtılarak sadistçe algılanan imgeleri, yeni bir yapıyı oluşturmak için bir araya gelir. Bu yapı, beraberinde benlik idealinin de ehlileştirildiği üstbenliktir

İçselleştirilmiş nesne ilişkilerinin gelişiminin IV. Evresinden kaynaklanan psikopatolojiler, nevrozlar ve “yüksek düzeydeki” (Kernberg, 1970b) -histerik, obsesif-kompulsif ve depresif-mazoşistik- kişilik patolojisi örgütlenmeleridir. Son evreye tamamlayan kişilerdeki klinik tabloya pregenital çatışmalardan çok çocukluk cinselliği problemleri ve ödipal çatışmalar hâkimdir.

 

Vamık Volkan, Psikoterapide Nesne İlişkileri

 

Nesne (Object) İlişkileri Kuramı'nı ve psikanalizdeki gelişimini okumak için burayı tıklayabilirsiniz.