• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

RUHSAL GELİŞİMDE BABANIN ROLÜ

RUHSAL GELİŞİMDE BABANIN ROLÜ

KAYGI YARATAN VE GİDEREN BABA

Freud, çalışmalarının başından beri kaygı ile ilgilenmiştir. Belirtinin oluşumu ve iyileşmesine odaklandığı ilk yıllarında dürtüsel boşalımın engellenmesinin yarattığı kaygıyı gözlemlemişti[1]. Daha sonraki yazılarında, önce kaygının var olduğunu, durumların bu kaygıya göre yorumlandığını, bastırmayı kaygının etkinleştirdiğini buldu[2]. Böylelikle kaygıyı, hem dürtüsel boşalım ile hem de geçmiş deneyimler ile birlikte yorumladı.

Kaygı, kötü ve olumsuz görülen, sorun ve tehlike yaratacağı düşünülen bir durumun içinde olmaktan ya da böyle bir durumla karşılaşmaktan duyulan hoşnutsuzluk hissidir. Kaygı, kadğu kelimesinden türemiş eski Türkçe bir sözcüktür. Kendi üstüne bükülmekten ve katlanmaktan geldiği düşünülür[3]. Sanki kaygı ve tasası olan bir kişinin görünümünü ve ruhsallığını tarif eder. İnsanın gözünün önüne kaygı ile bir öne bir arkaya katlanan insanı getirir. Diğer yandan kaygıya katlanmak ayrı bir anlam taşır. Hoşnutsuzluklara dayanmak, tahammül edebilmek demektir. Divan-i Lugati't-Türk’te[4] kaygının anlamı ihtimam ve üzüntü olarak geçer. İlgi ve ihtimam göstermek ile de ilgilidir. İnsan, kaygılandığı konu ile ilgilenir. Libidinal yatırım ve kaygı iç içedir.

Freud[5] kaygıyı üçe ayırır: gerçek, nevrotik ve ahlaki kaygılar. Bunları üç kaynakla; gerçek olanı dış dünya ile, nevrotik olanı altbenlik ile, ahlaki olanı üstbenlik ile bağlantılandırır. “Uyarı kaygısı” kavramı ile tehlike durumunun gelişinin bildirildiğini, böylelikle içten gelen bir uyarı ortaya çıktığını, bunun da kaygı sırasındaki dışsal kaynağın önemini azalttığını belirtir. Çünkü dışsal olanın yorumlanış biçimini içsel kökenleri belirlemektedir.

Bu yazısında Freud[6] erkek çocuğun annesine duyduğu aşkı bastırmasının kaygıya dönüşmediğini, kaygının daha önce ortaya çıktığını söyler. Çocuğun anneye duyduğu aşkın, libidonun talebinin, içsel bir tehlike yarattığını ve ancak nesneden vazgeçilerek bu içsel tehlikeden kurtulabileceğini çünkü bu içsel tehlikenin dışsal bir tehlikeyi-babayı anımsattığını bulur. Yani öncelikle dürtülerle bağlantılı kaygı anıları vardır ve bunlar dışsal tehlikelerin yorumlanmasını belirlerler.

Korku ise kelime kökü “koru”da olduğu gibi sığınma, saklanma ihtiyacı doğuran tehlikeli gelen durumlrda ortaya çıkar[7]. Dürtüsel tehlike algısı geçmişten gelen –anımsanan ya da anımsanmayan- dışsal tehlikelerden kaynak alırlar. Ödipal dönemle devam edersek, korunulması gereken ve aynı anda koruması beklenen baba, işlevini yerine getiremediğinde korku, baba yerine korkulacak bir nesneyi bulur. Aynı zamanda anne gibi koruyacak güvenli nesneleri ve yerleri de bulur. Böylelikle iki işlev birbirinden ayırılarak bölünmüş, çatışmadan kaçınılmış ve korku kontrol altına alınmıştır. Bu sırada uyarı kaygısı içselleşemez, dışsal ve somut bir öge olur. Bastırılması gereken kaygı, kaçınılması gereken bir kaygıya dönüştürülür ve kaygı bastırmanın hizmetine girerek benliği güçlendiremez.

Uyarı kaygısı[8] gerçeklik ilkesini devreye sokabilir ise bastırmada rol alabilir ve beklentileri yönlendirebilir. Benlik, altbenlik üzerindeki egemenliğini uyarı kaygısı aracılığıyla sağlar. Bunu yapabildikçe benlik güçlenir, üstbenlik ile çatışmaktan, yargılanmaktan ve suçlanmaktan, utanç ve değersizlik hislerinden kendini korur.

BİYOLOJİK EĞİLİMLER VE BABA

Freud[9], biyolojik açıdan iki önemli eğilim olduğunu belirtir: kendini koruma ve türünü koruma. Yavrusuna bakan hayvanlarda genellikle anne, yavrusu kendi başına yaşayabilene kadar yavrularına bakar ve korur. Burada babalık işlevinin önemi de devreye girer. Freud[10], babayı tanımlarken onun koruma işlevine atıfta bulunmuştur. Yapılan araştırmalar[11] gebelik döneminde babaların çevresel ve maddi koşulları, yani çerçeveyi nasıl düzenleyeceklerinden kaygılandıklarını  göstermiştir. Yani baba, açlığı nasıl engelleyebileceğini ve bebek bakımının nasıl sürdürüleceğini düşünendir. Bir yandan da ailenin nasıl korunacağını etkin bir biçimde ayarlar. Babalığın bir diğer yönü de soyun devamının sağlanmasıdır. Genetik miras bebeğin doğumu ile bir sonraki kuşağa aktarılmış olur ama ruhsal mirasın aktarılması daha uzun zaman alır. Kuşaklar ötesine aktarımı sağlamak ise daha bir kalıcılık ister. Parman[12] buna üçün biri olmak değil üçün üçü olmak der. Yani yalnızca cinselliği haz için yaşayan bir erkek olmamaktır. Hazzın sürdürülmesiyle güdülenen, hem babalığının hem de soyunun devamını sağlayan bir erkek olmanın kaygısını yaşamaktır.

YER DEĞİŞTİRME VE YÜCELTME

Baba, kuralları ve sansürü ile, dürtüler ortaya çıktığında boşalıma gittikleri nesnenin değiştirilmesine neden olur. Dürtünün hem amacının hem nesnesinin benlik yararına değişmesine ve kültüre dönüşmesine “yüceltme” denir[13]. Burada yüceltme ve yer değiştirme mekanizmaları birbirine yaklaşırlar ama Freud yer değiştirmeyi ilkel bir savunma mekanizma gibi birincil sürecin hizmetinde olarak tanımlar. Bu açıdan bakıldığında yer değiştirme, sansürden sonra kaygıya ikinci müdahaleyi yapar. Ama yüceltmeyi düşünürsek, daha kalıcı, amacı dönüştürebilen ve benliği güçlendiren bir mekanizmadır. Babasal yasa yalnızca ilkel bir yer değiştirmeyi kabul etmez, bunun kalıcılaşmasında ısrarcıdır. Kaygının kaypak bir yer değiştirmeye değil, delikanlı bir sözünde durmayla sonuçlanmasını sağlar. Bu kalıcılık, bastırmayı güçlendirirken yer değiştirmeyi olgunlaştırır ve yüceltmeye dönüştürür.

Baba, anne gibi, cinselliğin ve saldırganlığın kapsayıcısı olurken, anneye yöneltilemeyen dürtülerin yer değiştirdiği ilk nesnelerden biridir. Karısından üzerine kayarak yer değiştiren dürtüler ile ne yapılacağına karar verir. Yer değiştirme açısından bir başlatıcı, katalizör ve yön gösterici görevi görür[14]. Bu, annenin “iyi” kalmasına olanak verir. Bunun öncesinde annenin babayı nasıl algıladığı, çocuğa nasıl tanıttığı, kocası ile nasıl bir ilişkisi olduğu bu sürecin biçimini belirler. Anne, babayı seviyorsa çocuk bu yer değiştirmenin yıkıcılığını onarma, baba tasarımını bütünleştirme şansına sahip olur.

Anne tasarımı, anne ve çocuk arasındaki simbiyotik ilişkiden türediğinden içerden dönüşerek gelişir. Baba tasarımı ise daha çok dışarıdan içeri girer[15]. Baba, saldırganlığın yer değiştirmesine dayanır ve libidonun yer değiştirmesini taşıyabilir ise içselleştirilmesi kolaylaşacaktır.

Baba, ülküleri ile yüceltmenin hedefini koyar. Yüceltmeye odaklanan çocuk kaygılarını bastırmaya çalışacaktır. Kaygılı durumların aşılabilmesi yüceltmeye zemin hazırlar. Sonuçta, kaygılarını aşan çocuğuyla gururlanabilen bir baba, çocuğuna özgüven aşılayacaktır. Babasının kendisiyle gurur duyduğunu gören çocuğun kaygıları azalır, özgüveni pekişir. Hedefleri olmayan ve kaygıları yüzünden yetersizlik hisseden hastaların kendileriyle gurur duyan bir babaları olmadığını görürüz.

Ancak baba aracılığıyla işlemlenebilen dürtüler, kaygılar, korkular, üzüntüler ve suçluluk duyguları ile üçlü ve çoklu ilişkilere geçilebilir. Freud dürtüleri, altbenlikten gelen libidinal dürtüler ve benlikten gelen kendini koruma dürtüleri olarak ikiye ayırmıştır. Bu açıdan baba, dürtüleri, kuralları ve erki ile yapılandırarak benliğin hizmetine sokan kişidir. Burada baba, üstbenliğe dönüşecek bir rolle[16] benliğin gelişiminde önemli bir görev daha üstlenir. Her iki cinsiyetteki çocuk, cinsellik ve saldırganlık dürtülerine karşı kendini koruma dürtülerini nasıl kullanacağının ve bu dürtüleri nasıl kendini korumaya dönüştürüleceğinin bir kısmını babadan öğrenir. Bu nedenlerle babalık işlevinde eksiklik olduğunda, çocukta kaygılı ve korkulu durumlar ortaya çıkması beklenebilir. Eğer kaygılar ve korkular ile gelen erişkin hastalarımızı dinlersek babaları ile yaşadıkları sorunların ne kadar baskın olduğunu görürüz. Çocuk hastalarla çalışanlar ise psikoterapi sürecinde babaların yokluğu ile sıklıkla karşılaşırlar.

YIKICILIKTA BABA

Yıkıcılığa gelirsek Freud, insanın kendisini yıkmamak için bir başkasına yöneldiğini vurgular[17]. Baba, saldırganlık dürtüsünün nesnesi olduğunda, saldırıyı üstlenerek çocuğun anne ile ilişkisini korurken saldırganlığa nasıl kalkan olunacağını da öğretir.

Yıkıcılık, açlıkla yakından bağlantılıdır. Baba, yıkıcılığın yüceltilmiş biçimleri ile nasıl karın doyuralacağını, savaşarak ve rekabetle nasıl ve nerede bir alan yaratılabileceğini gösterir. Anne, bedeninin ürettiği sütle beslerken baba, aileyi getirdikleri ile besler. Baba, yıkarak ve rekabet ederek besin üretir. Saldırganlığını dışarıya yöneltir ve yüceltir.

Yutuculuk yıkıcılığın bir biçimidir. Freud Uygarlığın Huzursuzluğu’nda[18] bu açıdan babanın korumasına vurgu yapar. Okyanusvari duygudan babanın çekip almasının öneminden söz eder ve birincil narsisizmin kapalı sisteminden çocuğu babanın kurtardığını belirtir. Anne ve çocuk arasındaki ikili ilişkinin delirtebilecek gerilemelerinden kurtaran babanın önce içeri girerek, sonra dışarı çekerek yarattığı üçüncülüktür. Babanın otoritesinin sağladığı çerçeve, aynı analizdeki gibi, ikili ilişkinin gerileyebileceği sınırı belirler. Anne ve çocuk arasındaki ilişkinin dipsiz bir kuyu olmasına izin vermez. Anne sevgisinin boğmasını engeller. Bunu başarabildiğinde “sevgi”yi yıkıcılıktan ayırır. Baba, anne ve çocuğun grandiyöz birlikteliğini bozar. Baba yalnızca bir sınır yaratmaz aynı zamanda sınırlandırmalar ile bir yapı ortaya koyar. Babanın yapılandırıcı işlevi ödipal yapının oluşturduğu çatıda kendisini gösterir.

Küçük Hans Olgusu[19]; kaygı, korku, dürtüler ve babanın rolü ile ilgili oldukça demonstratif bir olgudur. Bir nevrozun psikanalizinin nasıl olduğu hakkında detaylı bilgiler verir. Freud, Hans'ın ailesini tanır. Hatta hasta öyküsü daha başlamadan, Hans'ın üçüncü yaş gününde ona bir tahta at hediye etmiştir. Hans korkular yaşamaya başlayınca babası, Freud'a başvurur. Hans'ın tedavisi babasının gözlemleri ve babasının Freud'dan aldığı psikanalitik danışmanlık ile sürer.

OTOEROTİZMİN BAŞLAMASI VE PİPİ MESELESİ

Küçük Hans 3,5 yaşında suçluluk duymadan mastürbasyon yapmaya başladığında annesi “Bunu yaparsan seni Dr. A’ya pipini kesmesi için göndereceğim.” der. Bu tehdit o anda değil ‘sonradan etki’li olur ve kaygı yaratır. Bu otoerotik dönemde annesini ona yasaklayacak, annesiyle arasına girecek bir babadan yoksundur. Küçük Hans’ın zihni bu sıralarda “Kimlerin pipisi var, kimlerin yok?” sorusunun yanıtları üzerinde çalışmaktadır. Önce canlıların pipisi olduğuna cansızların olmadığına karar verir. Almanca'da nesnelerin eril, dişil ve yansız özellikleri olduğu düşünülürse konuşmayı ve eşyaların adlarını öğrenmek de bir cinsiyet farkı meselesidir onun için. Sonra annesine, annesinin pipisinin olup olmadığını sorduğunda annesi “Elbette var. Bunu bilmiyor muydun?” şeklinde yanıt verince Küçük Hans onaylar “Hayır. Çok büyük olduğunu ve bir atınki gibi bir pipin olduğunu düşünmüştüm.” der. Bu yanıt, Küçük Hans’ın cinsiyet farklılığını anlamakta ve kabullenmekte zorlandığını, annesinin de pek yardımcı olmadığını gösterir.

Bu dönemde Küçük Hans’ın bir kız kardeşi olur. Onun doğumu Hans için bir gizemdir ve “Onu leylekler getirdi.” açıklaması pek aklına yatmamıştır. Annesinin önce karnı şiştiği sonra indiği için karnı şişiren ve karından kaka gibi çıkan bir çocuk olabileceğini hayal eder. Bu açıklamasında baba bir yer edinememiştir. Doğumdan sonra kan dolu leğenleri gördüğünde “Ama benim pipimden kan gelmiyor.” demiştir ve sanki anne ile benzerliklerini değerlendirmektedir.

Küçük Hans annesiyle veya kız arkadaşı ile tuvalete girer. Onların pipisini görmek ister. Babasının, Freud'un önerisi ile, kadınların pipisi olmadığını açıklaması kaygısını arttırır. Çünkü annesi var demiştir ve demek ki pipiler varken yok edilebilir. Zaten annesi pipisini kesmesi için doktora göndereceğini söylemiş ve annesi doğum yaparken doktor gelerek ortalığı kana bulamıştır. Babasının açıklaması kaygı yaratsa da cinsiyet farklılığını öğrenmesini sağlar. Analitik çalışma sırasında anneyi gözetleme isteği bir utanca ve iğrenmeye dönüşür. Külotlardan iğrenmeye başlar. İğrenme bir ayrılığı, uzaklığı getirir. Tuvalette anneyle beraber olmak ise anneyle yatmak istemek gibi, her yerde anne ile birlikte olma arzusu taşıyan zarar verici bir yakınlıktır. Babası araya girdikçe yakınlıklar yıkıcılıktan arınmaya başlar. Kaygı, yakınlaşma yerine özerkleşme ve bireyleşme için kullanılma olanağı kazanır. Babanın varlığı engellenmelere katlanma gücü verirken düş kırıklığı yaratan durumların tahakkümünden çocuğu kurtarır[20]. Çocuğun bu durumları hakimiyeti altına almasını destekler.

ANNEYLE ÖZDEŞİM VE ONU KAYBETME KORKUSU

Kardeşinin doğumundan sonra Hans annesinin eksikliğini hissetmiş ve onunla özdeşimi güçlenmiştir. Onun gibi kızlarının olduğunu söyler. Annesinin gittiğini ve onunla konuşamadığını görerek kaygılandığı bir rüyası olmuş ve bir atın onu ısırabileceğinden korktuğu için sokağa çıkmak istememeye başlamıştır. Annesi bıraktığı için ona duyduğu öfkeyi ata yansıtmış, öfke attan Hans’a korku olarak geri gelmiştir. Annesinin yokluğunda onu korkutan bir at vardır.

Bir gün “annesi ile” yolda yürürken at arabasının atının düştüğünü görünce fobisi ortaya çıkar. Atın düşmesi olayının kendi başına bir travmatik gücü yoktur, o ana denk gelmesi ve Küçük Hans'ın yorumlama biçimi ile özel bir anlam kazanmıştır. Küçük Hans’ın ilk atçılık oynadığı kişi babasıdır. Bir keresinde Küçük Hans, arkadaşı Fritzl ile atçılık oynarken Fritzl düşmüş ve ayağını yaralamıştır. Daha sonra babasına şöyle demiştir: “Evet. Çıplak olmalısın. Bir taşa çarpmalı ve kanamalısın. O zaman ben annemle birazcık yalnız kalabileceğim.” Bu çağrışım zinciri sayesinde analitik çalışmada atın düşmesi ile babasına duyduğu düşmanlık arasında bir bağlantı kurulmuş ve üzerinde derinlemesine çalışılmıştır.

BABANIN RUHSALLIKTA YER EDİNİŞİ

Küçük Hans, çocuğun dünyaya gelişinde babasının rolünü kavrayamaz. Kaka yaparcasına çocuk sahibi olma açıklaması cinsiyet ve kuşak farkı tanımaz. Analitik çalışma sırasında kuşak farkı da çalışılır. Babası, “büyüklerin büyük, küçüklerin küçük pipisi olur” açıklamasını getirdikten sonra Hans şöyle bir yorum yapar: “Herkesin bir pipisi vardır. Pipim ben büyüdükçe büyüyecek, tabi içeride bağlı.”

Kaydedilen ilerlemeler ile erkeğe bağlı bir penis ve baba ruhsal dolaşıma girer. Yorumlar penisi bedene bağlamıştır. Bağlama, Hans’ın penisi hala bedenden çözülebilen bir organ olarak gördüğünü düşündürür. Hans'ın düşleri farklılaşır. Şöyle düşler görmeye başlar:

“Banyodayım. Bir tamirci geldi ve pipimi söktü. Büyük bir delgi aldı ve onu karnıma sapladı.”

“Tamirci geldi, popomu bir kerpetenle çıkarttı ve bana yenisini verdi. Sonra aynısını pipim için yaptı. Şöyle  dedi ‘poponu göreyim’ ve arkamı dönmek zorunda kaldım ve onu çıkardı. Sonra aynısını pipim için yaptı.”

Babanın ruhsal dolaşıma girmesiyle özdeşim başlar. Hayali çocukları için “Önceden onların annesiydim, şimdi babasıyım.” der. “Anneleri kim?” diye sorulduğunda kendi annesini söyler. Cinsiyet farkı oturmuş ama kuşak farkı tam çözümlenememiştir.

BAZI BABALIK İŞLEVLERİ

Babası Küçük Hans’ı annesiyle yatmaktan ve beraber tuvalete gitmekten alıkoyamamıştır. Annesiyle yakınlığı, otoerotik dönemde kaygısını arttırmış, babanın sınır koyma ve ayırma işlevindeki yetersizlik kaygıya neden olmuştur.

Babası dürtülerini sınırlayacak ve kendisiyle özdeşim kuracağı bir çerçeve verememiş, bunu Freud ile birlikte yapabilmiştir. Baba, sansürleme işlevini yerine getiremeyince çocuk, dürtülerini ve kaygılarını yapılandıracak bir çerçeve örneğinden mahrum kalabilir. Ancak kastrasyon kaygısı ve babanın getirdiği sınırlama ile Hans, annesi ile ilgili ensestiyöz kaygılardan korunabilirdi. Freud[21], Hans'ın belirtisinin çatışmaya karşı gelişen bir uzlaşma olduğunu, at korkusu yüzünden dışarıya çıkmayarak baba yerine geçenle karşılaşmaktan kaçındığını ve evde anne ile kaldığını belirtir. Aynı zamanda Hans bu belirti ile babasal olanı devreye sokmanın bir yolunu bulmuştur. Babası ilgilenmeye başlayınca belirtisi sayesinde babası yakınlaşmış, onunla konuşmuş ve çareler aramıştır. Babası, bir baba/Freud bularak ondan babalığı öğrenmiştir.

Erkek çocuklar için baba, erkekliğin anne tarafından anlaşılamayacak yönlerinde de devreye girer. Özellikle ergenlik döneminde baba, erkek ergenin sürecini kendi ergenliğinden tanıyacaktır. Bu sırada annenin fark edemediklerini fark eder, annenin fazla yakınlaşmasını engeller. Ergen büyüdükçe babası, kendi babası ile ilişkisinden öğrendiklerini ve eksik kaldığını düşündüğü davranışları oğlu ile ilişkisine aktarabilir.

KIZLAR VE BABALARI

Kız çocuk için baba ile ilişki bazı açılardan farklıdır. Ama temel yapılanma benzerdir. Önce anne ve annenin ödipal yapılanması vardır ve Hans'da olduğu gibi kız çocuğuna da bu aktarılır. Preödipal aktarımlar ve nesne tasarımları, özellikle erken dönemler için, inkorparasyonla olduğu gibi içe alındıklarından temel teşkil ederler.

Annenin babayı arzulaması ve ilgisini çekmeyi başarması aracılığıyla kadınsı bir konum oluşur. Böylelikle anne, kızına kimi arzulayacağını ve kimin ilgisini çekeceğini gösterir. Penisin yokluğunun anlaşılması ve kabullenilmesi ile bir diğer kadınsı konum içselleştirilir. Kız çocuğu penisinin yokluğu için annesini suçlar ve buradaki depresyonu anne ile özdeşimle sonuçlanır[22]. Anne ile özdeşim, penisi uyarabilme, içine alabilme ve bebeğe dönüştürebilme yeteneğini kazanma ile süregider.

Bu aşamada kız çocuğu; sahip olmadığı penise duyduğu hasedi, hasedin yarattığı korkuyu, onu etkilemeye ve ondan almaya dönüştürür. Penis yerine bebek sahibi olma arzusu geçer. Kız çocuğun bebekle oynaması içgüdüsel gibidir. Babayı arzulama, ödipal dönemde ensestiyöz kaygılar doğurur.

KÜÇÜK AYŞE

Kaygıları şiddetlendiği için başvuran Ayşe, cinsel yaşamında sorunlar yaşıyordu. Cinsel eylemler sırasında aklına “baba” kelimesinin gelmesi kaygılandırıyordu. Babası başarıları ile gurur duyarken annesinin gözüne girememişti. Bir çocukluk anısında, mastürbasyon yaparken annesinin onu gördüğünü, kızdığını ve sonra annesinin ağladığını anımsıyordu. Yaşamının geri kalanında hüzün, mastürbasyonla doyum arama, kendine zarar vermiş olma korkusu ve suçluluk içiçe kalmış ve yinelenir olmuştu. Kadınsılığın bütünleşmesindeki bir diğer zorluk küçük bir kızken etrafında duyduğu konuşmalardan geliyordu. Abla dediği, örnek aldığı komşu kızları, çalışmaya başka bir şehre giden babalarının yokluğunda erkeklerle çıkıyor, “kötü kız” oluyorlardı. O büyüdüğünde, erkek arkadaşı olduğunda o da “kötü kız” mı olacaktı? Babasalın eksikliğini ve açlığını hissetmesi zeminde kendini sürekli duruyor ve sorunu şiddetlendiriyordu. Babasından beklediği şefkati görememişti. Babasının uzaklığı evdeki sessiz ama sert yasaklamalar ile birleşince babası ile ödipal aşkını yaşamasını ve sonrada babasının yerine geçebilecek bir erkeği sevmesini zorlaştırmıştı. Ergenliğe girmek, adet görmek ve kadınsılaşmak babasını kaybetme kaygısını iyice arttırmış, artık babasının “tatlı kızı” olamayacağından korkmaya başlamıştı. Bu tabloda dürtüler ve duygular yer bulmakta güçlük çekiyor, derinleşemiyorlardı.

YEMEK, SEVMEK VE KAYGILANMAK

Freud, dürtüleri iki büyük gereksinime göre ayırmayı önerir: yemek ve sevmek[23]. Yukarıdaki olgularda baba açlığının değişik etkileri görülmektedir. Sevgi beklenen babanın ulaşılamaz olması sevgi açlığının doyuralamamasına ve farklı tepkiler ortaya çıkartmasına neden olur. Bu durum Hans'ta baba ile özdeşimi ve penisin ruhsal dolaşıma girmesini engellemiş, Hans'ın annesi ile özdeşiminin öne çıkmasına neden olmuştu. Ayşe'de ise baba açlığı, babasını daha çok arzulamasına, arzuladıkça babasıyla ilgili ensestiyöz kaygıların artmasına ve uyarılmasına neden olmuştu. Ayşe'nin çözümü bir baba yerine geçeni bulmak olmuş ama bu, baba kelimesi gibi imgesel düzeyde kalmış, sembolik bir hal alamamış, yoğun çiftedeğerlilikten kurtulamamıştı. Ayşe, klitoral doyuma saplanmış, derinleşememişti.

Bu noktada açlığın dozu meselesine geliriz. Yani aç bırakan veya tıka basa doyuran değil de “yeterince iyi bir baba”nın var olması; sembollere, çiftedeğerliliğin çözümüne ve nesne sürekliliğine geçişte gereklidir[24]. Kızlarına çok yakın olan, fazla doyuran babaların da kızlarının aklını karıştırdığını gözlemlemekteyiz.

Bir çocuk için baba açlığı var ise elbette ki anne açlığı ve babanın anneyi sevgisiyle ne kadar doyurduğu da düşünülmelidir. Ayşe’nin, kendisini doyurmayı ve haz almayı hayal ettiğinde ağlayan ve yargılayan bir anneyi anımsaması, annesinin kendi kadınlığını ne kadar onayladığını ve kocası ile ilişkisini ne kadar doyurucu bulduğunu sorgulatır. Baba ruhsal ya da fiziksel olarak uzaktaysa ya da kaybolmuşsa annenin kaygılanması doğaldır. Bu kaygı şiddetlendiğine annenin annelik işlevlerini bozabilir. Çocuk, annesinin kaygılarını içselleştirebilir.

Baba, anneyi sevgisi ile doyurduğunda ödipal üçgen kurulur. Baba, annenin aşığı olarak annenin düşleminde canlandıkça annenin bebek ile ilişkisinde araya girerek bebeğin bu ilişkide boğulmasını engeller[25].

BABA AÇLIĞI VE HASET

Fazla aç bırakan, doyurabilecek olan ama vermeyen bir baba öfke ve haset yaratacaktır. Ayşe ilk geldiğinde, “Kocam cinsel açlığını nasıl doyuruyor ve beni neden doyurmuyor?” sorusu aklını kurcalıyordu. Ayşe benzer bir açlığı babasının onunla oynamamasında ve şefkatiyle kısmi doyumu vermemesinde, Ayşe'nin kadınsı yönünü görmemesinde, uzak durmasında yaşamıştı. Bu açlığın ve uzaklığın ensestiyöz kaygıların artmasıyla yakından ilişkisi vardı.

Herzog[26], baba açlığı yaşayan çocukların saldırganlıklarını kendilerine yönelttiklerini gözlemlemiştir. Ayşe, kızgınlıkla ve üzüntüyle (çocukluk anısında anne imgesine yansıttığı) kendisine dönüp üzüntüsünü mastürbasyon ile baskılamaya çalışırken sanki bu saldırgan bir eylemmiş gibi her zaman kendisine zarar vermekten korkmuştu. Bu durum otoerotizmin evrilmesini ketlemişti.

Baba, kastrasyon işleviyle anneyi ve çocuktaki anne tasarımını çocuğun öfke ve saldırganlığından korur, çocuğun nefretini sınırlandırır. Bu sınırlandırma bir özgürlük yaratır ve çocuk bu özgürlük içinde, içinden geldiği gibi saldırganlığını ve cinselliğini oyuna dönüştürebilir. Çocuk, dürtülerini ancak tehlikede hissetmediği zamanlarda ifade edebilecektir. Eğer saldırganlığının yıkabileceğini ya da cinsel arzusunun gerçekleşebileceğini hissederse çocuk dürtülerinden korkabilir.

Haset, ilgiyi çekememek ve penisin sahibi olan babayı elde edememek ile ilgili de olabilir. Freud, penis hasedini önemsemiş ve bunun bebek sahibi olma arzusuna dönüştüğünü bildirmiştir[27]. Klein[28] ise penis hasedinin öncesinde anne memesine duyulan hasedin olduğunu vurgulamıştır. Kız çocuğunun annesiyle haset dolu ilişkisinin çok şiddetli bir Ödipus rekabetinde ortaya çıkacağını ifade eder. Klein’a göre bu rekabetin asıl nedeni babaya duyulan sevgi değil, annenin babaya ve babanın penisine sahip olmasıdır. Bu, kız çocuğunun yapamyacağı bir şeyi kabullenememesi ile de ilgilidir. Penis hasedi Batı'da önemi azalan bir konuya dönüşse de bizim için önemlidir. Bu önem, kadının ve kadın cinselliğinin aşağılanmasının ya da görmezden gelinmesinin aile yapısında yarattığı baskıyla ilişkilidir. Anneliğin kutsallığına ve bebek sahibi olmaya yapılan şiddetli vurgu altta yatan hasedin bir işareti olabilir. Aynı zamanda kadınlar arası haset dolu bir rekabeti körükler. Ayşe'de bebek sahibi olma düşlemlerinin olmaması hem ensestiyöz kaygıların hem de annesine duyduğu hasedin yarattığı ketlenmeyi göstermektedir. Bu ketlenme, masturbasyon sırasında bile görülür, kaygı yaratan ve ketleyen “baba” kelimesi bastırılamaz, haz bozulur.

Ayşe'nin cinsel dürtülerinin gücü ve bu gücü ruhsal devinime sokan bir anne-babasının olmaması Ayşe'nin erotizmi ve şefkati birleştirememesine neden olmuştur. Masturbasyon annesini, adet görme babasını kaybetme endişesi yaratmıştır. Bu endişe, hem şefkatle sevilen hem de cinsel açıdan arzulanan bir kadınmış gibi hissetmesini engellemişti.

TERAPİDEKİ KAYGI VE BABA

Son olarak, terapideki kaygılara ve babasal olana gelirsek. Evdeki yasa gibi terapideki çerçeve, bunun belirlenişi ve sürdürülmesi terapideki babasal işlevlere denk gelir. Yorumlarla araya girmek ve yeniden çerçevelemek bir diğer babasal konumdur. Analist, yorumları ile ruhsal akışa yön verirken ketlenmeler düzenlenir ve özdeşimler derinleşir. Analitik durumun yarattığı açlığı ayarlayarak analizanın düşlemi ile başbaşa kalmasına olanak vermek de babasal ögeler içerir.

Çerçeve, hastayı kaygılardan koruyan ve kaygıların, fantezilerin, çatışmaların yaslandığı yüzeydir. Çerçeve, terapinin gerçekle bağlantısı ve inkar edilemez ara alanıdır. Başlangıç ve bitiş çerçevenin bir ögesidir. Çerçeve aynı zamanda terapistin soyuyla ilişkilidir. Çırağın ustası kimse çerçevesi de ona göredir. Ustalar ve çıraklar, yani kuşaklar olması kaçınılmaz bir biçimde kurumu gündeme getirir. Çerçevenin dayandığı, terapistin bağlı olduğu bir kurum olmazsa hastalar kaygılanacaklardır, hatta kaygılanmalıdırlar. Hastalarımızı düşünürsek tedavi için başvurduklarında bir çerçeve aradıklarını görürüz. Tedavi, terapi, analiz nasıl olacak? Siz kimsiniz? gibi sorular sıklıkla sorulur ve bu soruların yanıtlarını alamadıkları doktorlara nasıl tepki verdiklerini anlatırlar. İşimiz söz ile yani metaforlarla yapıldığından çerçeve hem sözleri hem de sözlerin yüklendiği duyguları taşıyan ilişkiyi sağlayarak terapistin babasal işlevini sürdürmesine, hastalarını beslemesine olanak verir.

 

KAYNAKLAR:

Abelin, E.L. (1976). “Some further observations and comments on the earliest role of the father”. International Journal of Psycho-Analysis, 56, 293–301.

Erdem, N., (2012). Baba İşlevi, Der: Işıl Ertüzün, Psike İstanbul Psikanaliz Kitaplığı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

Fain, M. (1971). “The Prelude to Fantasmatic Life”, Reading French Psychoanalysis, Routledge, 2010, East Sussex.

Freud, S. (1895). “On the grounds for detaching a particular syndrome from neurasthenia under the description ‘‘anxiety neurosis.’’ The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud, Volume III, Hogarth Press, London, 1986.

Freud, S. (1909). Çocukta Fobinin Analizi: Küçük Hans Vakası, Çev. Dilmanoğlu M., Say Yayınları, İstanbul, 2018.

Freud, S. (1910). Leonardo Da Vinci and a Memory of his Childhood. Standard Edition, Volume XI, 57-138, Hogarth Press, London, 1986.

Freud, S. (1915). “Instincts and their Vicissitudes”. Standard Edition, Volume XIV, 109-140, Hogarth Press, London, 1986.

Freud, S. (1920). Haz İlkesinin Ötesinde, Ben ve İd, Çev. Ali Nahit Babaoğlu, Metis Yayıncılık, İstanbul, 2001.

Freud, S.  (1926). “Inhibitions, symptoms and anxiety”. Standart Edition, Volume XX, Hogarth Press, London, 1986.

Freud, S. (1930). Uygarlığın Huzursuzluğu, Çev. Haluk Barışcan, Metis Yayıncılık, İstanbul, 2011.

Freud, S. (1937). Analysis Terminable and Interminable. Standart Edition, Volume XXIII, Hogarth Press, London, 1986.

Gaddini, E. (1976). “On father formation in child development”, International Journal of Psycho-analysis, 57, 397–401.

Herzog, J. [2005]. “Baba Açlığı: Kavga ve Birlikte Var Olma”, Gerçek ve Hayali Babalar – Gelişim, Aktarım ve İyileşme. Çev: İ.Kandemir. Odağ Psikanaliz ve Psikoterapi Eğitim Hizmetleri, Org. Ltd. Şti. Yayınları. Yayın No: 21, İzmir, 2016.

http://www.nisanyansozluk.com, 2018

Klein, M. [1957]. “Yaratıcılık ve Kökenleri: Yaratıcılık Düşüncesi”, Haset ve Şükran, Çev: O. Koçak, Y. Erten, Metis Yayınları, Ötekini Dinlemek 6, İstanbul, 2011.

Lamb M. E. (2010). “How Do Fathers Influence Children’s Development? Let Me Count the Ways” The Role Of The Father İn Child Development, Ed: Michael E. Lamb, Wiley, New Jersey.

Mahler M., Pine F., Bergman A. [1975]. İnsan Yavrusunun Psikolojik Doğumu, Çev. Ali Nahit Babaoğlu, Metis Yayınları, İstanbul, 2012.

Mahmut, K. [1071]. Divan-i Lugati't-Türk, İnkılap Yayınları, 2008.

Mijolla, A. (2005). International Dictionary of Psychoanalysis, Ed. Alain de Mijolla, Thomsan and Gale, USA.

Parman T. (2002). “Erkek olmak ya da üçün üçü olmak oedipus öncesi dönemden ergenliğin sonuna kadar baba oğul ilişkisi”, Psikanaliz Yazıları 5 Erkeksilik, Bağlam Yayıncılık, İstanbul.

Wisdom J. O.  (1976). “The Role of the Father in the Mind of Parents, in Psychoanalytic Theory and in the Life of the Infant” International Review of Psycho-Analysis, 3:231-239.

 


[1] Freud, S. (1895). “On the grounds for detaching a particular syndrome from neurasthenia under the description ‘‘anxiety neurosis.’’ Standart Edition, Volume III, Hogarth Press, London, 1986.

[2] Freud, S.  (1926). “Inhibitions, symptoms and anxiety”. Standart Edition, Volume XX, Hogarth Press, London, 1986.

[3] http://www.nisanyansozluk.com, 2018

[4] Mahmut, K. [1071]. Divan-i Lugati't-Türk, İnkılap Yayınları, 2008.

[5] Freud, S., a.g.e., (1926).

[6] Freud, S., a.g.e.,   (1926).

[7] http://www.nisanyansozluk.com, 2018

[8] Freud, S., a.g.e.,   (1926).

[9] Freud, S. (1915). “Instincts and their Vicissitudes”. Standard Edition, Volume 14, 109-140

[10] Freud, S. (1930). Uygarlığın Huzursuzluğu, Çev. Haluk Barışcan, Metis Yayıncılık, İstanbul, 2011.

[11] Lamb M. E. (2010) “How Do Fathers Influence Children’s Development? Let Me Count the Ways” The Role Of The Father İn Child Development, Ed: Michael E. Lamb, Wiley, New Jersey.

[12] Parman T. (2002). “Erkek olmak ya da üçün üçü olmak oedipus öncesi dönemden ergenliğin sonuna kadar baba oğul ilişkisi”, Psikanaliz Yazıları 5 Erkeksilik, Bağlam Yayıncılık, İstanbul.

[13] Mijolla, A. (2005). International Dictionary of Psychoanalysis, Ed. Alain de Mijolla, Thomsan and Gale, USA.

[14] Abelin, E.L. (1976). “Some further observations and comments on the earliest role of the father”. International Journal of Psycho-Analysis, 56, 293–301.

[15] Gaddini, E. (1976). “On father formation in child development”. International Journal of Psycho-analysis, 57, 397–401. [Also in Gaddini, E. (1992)

[16] Erdem, N., (2012). Baba İşlevi, Der: Işıl Ertüzün, Psike İstanbul Psikanaliz Kitaplığı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul.

[17] Freud, S. (1915). “Instincts and their Vicissitudes”. Standard Edition, Volume 14, 109-140

[18] Freud, S. (1930). Uygarlığın Huzursuzluğu, Çev. Haluk Barışcan, Metis Yayıncılık, İstanbul, 2011.

[19] Freud, S. (1909). Çocukta Fobinin Analizi: Küçük Hans Vakası, Çev. Dilmanoğlu M., Say Yayınları, 2018, İstanbul.

[20] Wisdom J. O.  (1976). “The Role of the Father in the Mind of Parents, in Psychoanalytic Theory and in the Life of the Infant” International Review of Psycho-Analysis, 3:231-239.

[21] Freud, S. (1909). Çocukta Fobinin Analizi: Küçük Hans Vakası, Çev. Dilmanoğlu M., Say Yayınları, 2018, İstanbul.

[22] Mahler M., Pine F., Bergman A. (1975) İnsan Yavrusunun Psikolojik Doğumu, Çev. Ali Nahit Babaoğlu, Metis Yayınları, İstanbul 2012

[23] Freud, S. (1910). Leonardo Da Vinci and a Memory of his Childhood. Standard Edition, Volume XI, 57-138, Hogarth Press, London, 1986.

[24] Abelin, E.L. (1976). “Some further observations and comments on the earliest role of the father”. International Journal of Psycho-Analysis, 56, 293–301.

[25] Fain, M. (1971). “The Prelude to Fantasmatic Life”, Reading French Psychoanalysis, Routledge, 2010, East Sussex.

[26] Herzog, J. [2005]. Baba Açlığı: Kavga ve Birlikte Var Olma, Gerçek ve Hayali Babalar – Gelişim, Aktarım ve İyileşme. Çev: İ.Kandemir. Odağ Psikanaliz ve Psikoterapi Eğitim Hizmetleri, Org. Ltd. Şti. Yayınları. Yayın No: 21, İzmir, 2016.

[27] Freud, S. (1937). Analysis Terminable and Interminable. Standart Edition, Volume XXIII, Hogarth Press, London, 1986.

[28] Klein, M. [1957]. “Yaratıcılık ve Kökenleri: Yaratıcılık Düşüncesi”, Haset ve Şükran, Çev: O. Koçak, Y. Erten, Metis Yayınları, Ötekini Dinlemek 6, İstanbul, 2011.