• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

İŞLEMSEL DÜŞÜNCE (OPERATIONAL THINKING)

İŞLEMSEL DÜŞÜNCE (OPERATIONAL THINKING)

İşlemsel işlevsellik ve işlemsel yaşam biçiminde tanımlar da olmakla birlikte işlemsel düşünce İstanbul Psikanaliz Derneği Psikosomatik Çalışma Grubu[1] tarafından şöyle tanımlanmıştır:

“Sadece güncel olan, düşlemsel dünya ile bağını kesmiş, sembolleştirmeden uzak, dürtülerle bağlarını kesmiş, somut, gerçeklere dayalı bir düşünce biçimidir. Aslında her insan için hayatının belirli anlarında bu tip düşünce biçimiyle karşılaşmak olasıdır. Ama kronikleşince ve yerleşince artık işlemsel bir yaşamdan bahsedilir. Böyle olduğunda dürtülerden bağımsız ve hassas bir sistemden söz edebiliriz. Psikosomatik hastalıkları olan kişilerin işlemsel yaşamları uzun zamandır bu tür düşüncelerle fakirliğe uğramış, dürtüsel heyecanlar ve tasarım zenginlikleri yerini monoton, tek düze ve heyecandan yoksun, nedeni açıklanamayan hayatı sadece yaşamaya çalışıcı bir düzen içerisine girmiştir. Bu tip bir yaşama biçiminde üstbenlik kalitesinde bir düşüş ve ideal benliğin çok güçlü bir şekilde yerleşmesinden bahsedilebilir. Kişiyi hem kendine hem de ötekine karşı bitmek tükenmek bilmeyen yaptırımlarla karşı karşıya bıraktıran ideal benlik, kişinin pasif şekilde gerilemesine izin vermeyip yaşanan olaylar karşısında ruhsal ve somatik açıdan yıkılmasına neden olabilmektedir.”

İşlemsel düşünce tanımı, Michel de M’Uzan ve Pierre Marty tarafından 1962'deki Barselona Psikanaliz Kongresinde tanıtılmıştır[2]. Temelleri psikosomatik yaklaşıma dayanmaktadır. Yarı-bilinçli; rüya, fantezi ya da simgeleştirme ile organik bağlantıları olmayan bir düşünce biçimidir. Doğası neredeyse araçsaldır ve zihinselleştirmenin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışır. "Temel depresyon" gibi işlemsel düşüncenin de savunma işlevi gördüğü ve muhtemelen yapısal bir antitravmatik etken olduğu saptanmıştır. Ancak bu işlevi gerçekleştirirken somatik rahatsızlıklara yol açabilen bir öge olarak ruhsal örgütlenmeyi bozduğu görülmüştür. Depresif durumlardaki somatik şikayetlerde işlemsel düşüncenin payı üzerinde durulmuştur.

Ekonomik boyut açısından Marty[3] somatizasyonu, libidinal örgütlenmenin yıkımı ile birlikte bir çöküş olarak tanımlar. Bu yüzden ruhsal yatırım süreçleri arkaik düzeyde kalır. Ruhsal gerilemeyi durduracak bir sistem olmadığı için ruhsal yatırım yayınıma “difüzyon” uğrar. Marty sağlıklı bireylerin, çocukluklarının geç bir dönemine (ödipal döneme) saplanma yaparak bir bariyer oluşturduklarını varsayar. Nitekim bastırma bariyeri bu dönemde gelişir. Psikosomatik hastalarda ruhsal örgütlenmenin çözülmesini durdurabilecek saplanma dönemleri olmayınca tek bariyer olarak beden kalmaktadır.

Marty[4], psikosomatik hastalarda önbilinç ile bilinçdışının bağlantısının koptuğunu ve örgütleyici zihinsel işlevlerin (özdeşleşme, içe-dışa yansıtma, simgeleştirme, çağrışım oluşturma, yoğunlaştırma ve yer değiştirme, vb.) neredeyse yok olduğunu belirtir. Bu yüzden düşlem ve düş işlemleri sekteye uğrar. Bu durum, derinlemesine çalışma yapılmasını ve yüceltmenin ortaya çıkmasını olanaksızlaştırır.

Fine[5] bu düşünme biçimini şöyle anlatır:

“Bu tür düşünme biçimi tekrarlamalar içerir ve sadece eylemi tasvir eder. Sınırlanmış ve geçici bir süre içinde eylemin öncesinde veya sonrasında yer alır. Çağrışımsal bir sisteme göre çalışmaz ve içindeki ögeler şimdiki anın parçaları olarak ele alınır. Görünüşte sembolik bir kapsama biçimi içermez veya besleyici bir yüceltme değeri taşımaz. Böylelikle gerçekliğe bağlanır ama gerçekliğe bir anlam vermez. Bu ise gerçekliğin libidinal değerinde bir azalmaya neden olur.”

Ayrıca bu görüşe göre işlemsel düşünce, özdeşleşmeler içindeki etkileşimlerde olduğu kadar tüm duygusal katılımlardaki bozulmalar ile bağlantılıdır. Tüm ilişkiler "boşluk" olarak ve diğer kişiler de özneyle özdeş olarak yorumlanırken "yansıtmalı kopyalama"yı uyarır. İşlemsel düşünce, sosyalleşme sırasında ortaya çıkan saf uyumsal gereklilikleri mekanik bir biçimde işlevselleştirir. Bir bağlanma oluşamadığından bir yas çalışması da yapılamaz.

Smadja[6], işlemsel düşüncenin duygulanım açısından boş olduğunu ve duygulanımsal bir sessizliğin hüküm sürdüğünü belirtir. İşlemsel işlevselliğin gelişiminde “ilk travmatik durumu” annenin benliğinin bebeğin altbenliğini fagositoz ile işgal edilmesi olarak tanımlamıştır. Annenin kendini geriye çekememesi çocuğun bir ruhsal alan yaratamamasına neden olduğunu belirtir.

Smadja’ya[7] göre işlemsel işlevsellik, psişik yaşama uygulanan şiddetli saldırganlıktan kaynaklanır. Somatizasyon geliştiğinde bu saldırganlık kişinin organik işlevlerine yönelir. Buradaki saldırganlık yüceltmeyi yıkar, yoğun kaygı ve suçluluk içerir. Kaygı, uyaran kaygı özelliğini kazanamaz ve bir alarm olarak varlığını sürdürür.

 


[1] https://www.istanbulpsikanalizdernegi.com/tr/psikanaliz/psikosomatik-okulu

[2] A. Fine, International Dictionary of Psychoanalysis, Ed. Alain de Mijolla, s. 1199, Thomson Gale, 2005.

[3] P. Marty, “A Major Process of Somatization: The Progressive Disorganization”, International Journal of Psychoanalysis, 1968, 49: s. 246-249.

[4] A.g.e.

[5] A. Fine, International Dictionary of Psychoanalysis, Ed. Alain de Mijolla, s. 1199, Thomson Gale, 2005.

[6] C. Smadja “The Place Of Affect in The Psychosomatic Economy” Ed. M. Aisenstein ve E. R. Aisemberg, Psychosomatıcs Today: A Psychoanalytic Perspective, Karnac, Londra, 2010.

[7] C. Smadja [2001] “La vie opératoire. Études psychanalytiques”. Paris: PUF, The Psychosomatic Paradox. Psychoanalytic Studies, A. Brewer (Trans.). London: Free Association Books, 2005.