• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

KÜÇÜK HANS OLGUSUNUN TARTIŞMASI VE ÖNE ÇIKAN KAVRAMLAR

KÜÇÜK HANS OLGUSUNUN TARTIŞMASI VE ÖNE ÇIKAN KAVRAMLAR

Küçük Hans olgusu psikanaliz tarihinde önemli bir yere sahiptir. Freud, Küçük Hans’la yaptığı çalışmada varsayımları için çocukluktan gelen geçerli kanıtlar bulmuştur. Birçok temel kavram henüz oluşturulmadığı için bir oluşum anını resmetmektedir. Psikanaliz olguları genellikle detaylı olarak yazılmaz. Freud’un detaylı olarak yazdığı olgular azdır. Bu açılardan Küçük Hans’ın olgu öyküsü ve tartışması kıymetlidir. Bu yazıda[1] Freud’un “Beş Yaşındaki Bir Oğlan Çocuğundaki Fobinin Analizi” yapıtının tartışma kısmı irdelenecektir. Bu irdelemenin içinde; utanma, otoerotizm, erkek erkeğe ilişkiler, çifte değerlilik ve dokunma konuları üzerinde durulacaktır.

KÜÇÜK HANS NEDEN OKUNMALI?

Küçük Hans’ı okumak için birçok neden vardır. Bunlardan bazıları şöyledir:

  1. O yıllarda analitik sürecin henüz kavramsallaştırılmamış yönleri de olsa tipik bir psikanaliz süreci örneğidir.
  2. Bir çocuk vakası olarak anal ve ödipal dönemlerin özelliklerini yansıtmaktadır.
  3. Çocukların cinsellik üzerine kuramlarının oluşumunun açık bir örneğidir.
  4. Freud 'un “Cinsellik Üzerine Üç Makale” başlıklı yazısına kanıtlar sunmaktadır.
  5. Freud, çok sık karşılaşılan bir psikiyatrik bozukluk olan fobinin anlaşılmasına yönelik temel saptamalar yapmıştır.

Freud tartışma bölümünde önce, "Çocuğa telkin mi yapıldı?" eleştirisine yanıt verir. Psikanalitik müdahalelerin ve gözlemin nitelikleri hakkında bilgilendirir. Hans'ın özgünlüğünü korumasının "kaka" meselesiyle kendini gösterdiğini, bir anda bu konuyla ilgilenmeye başladığını ve Freud önceden bilgilendirmediği için babasının bunu anlayamadığını belirtir.

Olgu öyküsünde telkin amaçlı davranışlar görülmese de bir analist olmayan Hans’ın babasının bazı konularla ilgili ısrarlı soruları ya da Hans’ın söylediklerine uzak düşen yorumları vardır. Genellikle psikanalitik psikoterapilere başlayan herkes böyle yanlışlara düşer. Hastadan gelen malzemenin onu yönlendirmeden çalışılmasını öğrenmek zaman alır. Bir diğer hem olumlu hem olumsuz durum da Hans’ın babasının Freud’u ve kendi düşüncelerini fazla yüceltiyor olmasıdır. Bu yüceltmenin izleri Hans’ın “Profesör Tanrıyla konuşuyor mu?” sorusunda ya da “Bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum ama profesör biliyordur.” demesinde görülmektedir.

UTANMA

Olgu sunumunun başında Freud, Hans’ı temiz, çiş kaçırmayan ve kakasıyla oynamayan bir çocuk olarak tanımlar. Hans’ta utanma duygusu gelişmeye devam etmektedir, iyi ve kötüyü bir miktar ayırt edebilmektedir.

Çocuk; etkin hale gelmesiyle birlikte özgüvenin, öz denetimin ve benliğin gelişmesiyle, zayıf-güçlü, kirli-temiz, kusurlu-kusursuz, kontrollü-kontrolsüz gibi kavramları ayırt etmeye başlar. Dışlanma olasılığının hissedilmesi, yargılanma duygusu, kendilik tasarımının sürekliliğinin oluşması gibi konular anal dönem ile oluşmaya, fark edilmeye ve deneyimlenmeye başlar. Utanmada, her şey kişinin kontrolündeymiş, aşağılık, zayıf, kirli, kusurlu hissettirecek hiçbir durum olmamalıymış gibi üst düzey bir ideal vardır. Diğer yandan sakarlık, yere düşme, elbisenin düşmesi gibi beklenmedik bir durum kontrol hissini bozar, utanç yaratır. Utanma genellikle görünürlükle ve çıplaklıkla ilgilidir ve gizlenmeye, görülmek istenmemeye neden olur. Freud, ilk utanmanın, istemeden işeme ile ortaya çıktığını belirtmiştir.

Kastrasyonun, çocuğu çocuk olarak görerek yapılması utancın zararlı hale gelmesini engeller. Çocuğu bir erişkin gibi görmek, yüksek bir ideal karşısında kendisini küçük hissetmesine neden olacaktır. Anne-babadan yeterli anlayış, onay ve beğeninin gelmemesi de utancı besler. Küçük Hans’ta utanmanın ve iğrenmenin gelişim sürecini görmekteyiz. Hans, ayıp olan ve olmayanı öğrenmeyi sürdürmektedir. Bu açıdan hayvanlar, utancın olmadığı bir alanı simgeler.

Anne-babanın mahremiyeti sağlaması ile Hans’ın mahremiyetin içine girme arzusu arasındaki etkileşimler dikkat çekicidir. Bu giriş denemeleri genellikle Hans-annesi, Hans-babası ya da Hans-arkadaşı olarak ikili ilişkiler düzlemindedir. İlişkiler açısından tuvalet ve banyo ikili ilişkiye, yatak odası üçlü ilişkiye sınır koyulan yerlerdendir. Hans, ikisi açısından da sınırsız kalmıştır. Annesi tuvalete girmesine izin verir ve kardeşi doğana kadar anne babasının odasında uyumuştur. Bu nedenle Hans, annesinin gebe iken ata biner tarzda babasının üstünde olduğu bir cinsel ilişkiyi görmüş olabilir.

Gizlenmenin ve örtmenin dinamikleri anal dönemde belirmeye başlar. Greenacre[2], gizlerin ve sırların rektumda tutulduğunu belirtir. Gizler, kaka gibi yerinde ve zamanında çıkartılmalıdır. Gizlerin; gücü, direnci, çifte değerliliği, sadizmi ve büyüsü vardır. Kaka ve gizin gücü ve dışarı çıkma baskısı ne kadar tutulursa o kadar artar. Margolis[3], bu dinamiğin bilinçdışının oluşumunda etkili olduğunu belirtir. Bilinçdışı hiçbir zaman bilinemeyen ancak türevleri ve ürünleri aracılığı ile temsillerini görebildiğimiz bir sırdır. Bilinçdışı ve aynı zamanda kendiliğin bir parçası, mahremiyetini güçlü bir biçimde korur ve hiçbir zaman çıplak biçimde ortaya çıkmaz.

Ödipal açıdan giz, erişkin genitallerinde ve özellikle kadınsıdadır. Erkeklerin hiçbir zaman “Secret” diye bir iç çamaşırı markası olamaz. Türkçede giz, kutu anlamındadır ve Hans’ın kutularla ve sandıklarla ne kadar uğraştığı görülmektedir. Bu uğraşısı, doğum ile olduğu kadar kadınsı iç alan ile de ilgilidir. Erkek cinsel organı belirgindir ve Hans ortada olanı bir biçimde dile dökmüştür ama kadın cinsel organı ile ilgili sırları bir miktar anlasa da onun için merak konusu olmaya ve sözelleşememeye devam etmiştir. Kadınsı iç alanın tasarımlanamaması Hans’ın farklı biçimlerde cinsel arzu ve hislerinin coşmasına –hem saldırganlık hem cinsellik açısından-, ne yapacağını bilememeye, kontrol kaybına ve utanmaya neden olmuştur.

Hans’ın zihni “Kimlerin pipisi var, kimlerin yok?” sorusunun yanıtları üzerinde çalışmıştır. Önce canlıların pipisi olduğuna cansızların olmadığına karar verir. Hans'ın canlı ve cansızları çiş yapma aleti üzerinden ayırması yanlış değildir. Cansızlar işemez. Almanca'da nesnelerin eril, dişil ve yansız özellikleri olduğu düşünülürse konuşmayı ve eşyaların adlarını öğrenmek de bir cinsiyet farkı meselesidir onun için. Kimlerin pipisi var konusu Hans'ın, içine girebileceği bir iç alan bulmasına yardımcı olmaz.

Her çocuk gibi dünyayı annesini referans alarak öğrenmeye çalışır. Ama Hans kendine haz vererek önemli bir güç ve özerklik kazanma aşamasındayken annesi pipisini kestirmekle tehdit etmiştir. Dokunmaya gelen bu tehdit onu gözetlemeye ve gösterimciliğe daha çok yönlendirmiş olabilir. Bunun yanında Hans'ın annesi de gösterimcidir. Hans'la banyoya girer ve üstünü değiştirirken Hans’ın yanında tamamen soyunur. Hans hem başka pipilere bakmak hem de kendi pipisini göstermek istemektedir. Freud, otoerotizmi gözetlemecilik ve gösterimcilik ile ilişkilendirir. Aslında bir yanda Hans'ın merak ve ilgisi, diğer yanda kadınlardan gördüğü ilgi vardır. M. teyzenin "Ne tatlı şeyi var?" dediğini duymuştur. Hans'ın babası, karısını Hans'a fazla şefkat göstermekle ve yatağa almakla suçlamıştır.

OTOEROTİZM

Otoerotizm Freud’un libidinal gelişim sürecinde tanımladığı bir aşamadır. Otoerotik[4] etkinlik ise özel bir cinsel eylem ve doyum yoludur. Otoerotik eylem psikolojik gerileme durumlarında ya da gerginliğin ortadan kaldırılması amacıyla kullanılabilir, tipik örneği mastürbasyondur. Psikolojik bir geri çekilme olur ve çocuk otoerotik etkinlik ile narsisizmini düzenler. Otoerotik doyum, otoerotizmde ve narsisizmde gözlemlenir, “nesne sevgisi” aşamasında da görülebilir. Freud, anne memesinden ayrılan cinsel dürtünün erotojenik bölgeye yöneldiğini belirtir. Otoerotizm, her erotojenik bölgede hatta “sallanma” gibi tüm beden üzerinden de görülebilir. Çocuğun tüm bedeni ya da bir beden parçası ile bağlantılıdır. Nesnesiz dürtü doyumu sağlanır ve henüz dürtüler bileşen parçaları halindedir. Anne memesinin yerine çocuğun parmağını emmesi ve emmenin açlıktan ayrılması ile otoerotizm evrilir. Otoerotik etkinlik sırasında devreye düşlemin girmesi ile saf otoerotik etkinlik kaybolur. Hans’ın anlatımı buna iyi bir örnektir: “Pipime azıcık dokundum. Annemi kombinezonu ile çıplak gördüm ve bana kendi pipisini gösterdi.”[5]

Freud, çocuğun kendisini fark edişini de kuramına kattıktan sonra otoerotizm ile nesne sevgisi aşamalarının arasına narsisizmi koymuştur. Dürtü bileşenlerinin birleşerek kişinin kendisini ve kendi bedenini sevgi nesnesi olarak görmesini narsisizm olarak tanımlamıştır.[6]

Nagera bu konu üzerine çalışmış olan psikanalistlerdendir ve otoerotizmi benlik gelişimine göre üç aşamaya ayırır:

  1. İlk aşamada benlik örgütlenmiş değildir ve bütünleştirme yeteneği henüz gelişmemiştir. Her dürtü bileşeni kendine özgü libidinal etkinliğe sahiptir. Gerginlik, hoşnutsuzluk olarak algılanır ve zihin dürtü kaynağını algılayamaz. İç ve dış ayırımı yapılamaz, her hoşnutsuzluk dışarıdan geliyormuş gibi algılanır.
  2. İkinci aşamada benlik örgütlenmeye başlar, ayrıştırma yetisi gelişir, benlik imgesi ve kendilik tasarımı oluşmaktadır. Benlik imgesinin (1964'te Nagera buna benlik imgesi demiştir ama şimdi buna kendilik tasarımı demek daha doğru olur) gelişmesi ile otoerotik etkinlikler ortaya çıkmaya başlar. Kimin pipisi var kimin yok meselesi kendilik tasarımının yapılanması ile ilgilidir.
  3. Üçüncü aşamada çocuğun ihtiyaçlarının karşılanması ile nesne sürekliliği olan bir içsel nesne tasarımı ilişkisi gelişir. Otoerotizme düşlemdeki nesne eşlik eder.

1954’te New York Psikanaliz Enstitüsü’nde “İnfantil Nevroz ile ilgili Sorunlar” konulu tartışmada[7] Anna Freud otoerotik etkinliklerin gerginlikle baş etmedeki yerini vurgulamıştır. A. Freud’a göre gerginliğin otoerotizmle azaltılması gelişim için çocuğa nefes alacağı alanlar açar. “Otoerotik etkinlik çocuğun kendi bedeni ile ilişkisini mi simgeler, beden annenin yerine mi geçmektedir ya da çocuk annenin doyurmadığı ihtiyaçlarını mı doyurmaya çalışmaktadır?” sorusunu sorar. Bu soruya, "Hepsi." diye yanıt verebiliriz. Yapılandırıcı ve iyi huylu ile kötü huylu (saplanmaya neden olan denilebilir) olarak otoerotik etkinliği ikiye ayırır. Aynı toplantıda Mahler, otoerotik etkinliğin yalnızca iç duygusal dengeyi değil anne-çocuk biriminin dengesini de sağladığını belirtmiştir. Greenacre, otoerotik etkinlikleri ikiye ayırmıştır. Birinci gruptakiler düzenli biçimde yükselen ve düşen ritmik bir dalgalanma gösterirler. Parmak emme, saç kıvırma, kendini okşama bu gruptadır. İkinci gruptakiler ise bir doruğa ulaşıp boşalırlar. Tırnak yeme, kafa vurma, kaşınma ve sürtünme bu grupta yer alır. Schalin’e[8] göre sigara içme, alkol ve uyuşturucu maddeler kullanma da otoerotik eylemler arasındadır.

Otoerotik etkinlik yalnızca gerilimi boşaltmaz. Çocuğun, annesi gibi, kendisini uyardığı, heyecanlandırdığı ve boşaldığı etkinliklerdir. Çocuk hem annesiyle özdeşleşir hem de etkin hale gelerek heyecanlanma ve boşalımı kendi egemenliği altına alır.

Spitz[9], çocuk esirgeme kurumlarındaki çocuklarda genital ile oynama ve otoerotik etkinlik olmadığını gözlemlemiştir. Yeterince iyi bir anne-çocuk ilişkisi varsa genellikle ilk yaşın sonunda genitallerle oynama ortaya çıkmıştır. Spitz’e göre bu, anne-çocuk arasında duygu yüklü etkileşimlerin değiş-tokuş yapılmasıyla ve bir “karşılıklılığın” varlığıyla oluşmaktadır. Sağlıklı bir kendilik ve nesne ilişkisi, dürtünün yaşama geçmesi için gereken zemini sağlamaktadır. Spitz birçok çeşidini gözlemlediği bu karşılıklılığın bir örneğini şöyle anlatır: anne biberonu 7 aylık bebeğinin ağzına koyduğunda bebek de parmaklarını annesinin ağzına koymaktadır. Anne gülerek yanıt vermekte, bebek anneyi kendinden geçerek izlemektedir. Bu an, anne gibi yapma (to do) ve anne gibi olma (to be) anının aynalama ile özdeşime dönüşmesidir. Bebek elini uzattığında anne, anne doyumla gülümsediğinde bebek haline gelmektedir.

Parmak emme refleksi, otoerotik aktivitenin temelini oluşturmakta, anne bu reflekste parmağın yerine kendi memesini geçirmektedir. Bunu sayısız kez ve doyum verici bir biçimde yaparak sonunda refleksi, kendilik ve nesne ilişkisine dönüştürür. Daha sonra çocuk annesiz kalmayı deneyimlediğinde psikolojik açıdan gerileyerek otoerotizme başvurmakta, parmak emmeye anne düşlemi de eşlik etmektedir. Parmaklar genitallere gittiğinde bir yasaklama da gelir. Yasaklama, savunma mekanizmalarını ve fanteziyi harekete geçirir. Bollas[10] “Yasaklamayla anne-baba, çocuğu otoerotizmin narsisistik kısırlığından uzak tutarak kendilik ve nesne ilişkisini güvenceye alır.” der. Diğer yandan otoerotizm, yalnız başına kalmayı katlanılabilir kılar ve bireyselleşmeye libidinal yatırımın sürmesini sağlar.

Küçük Hans’ın tartışmasında Freud, benliğin dış dünyayı ölçen bir standart olma özelliğini vurgular. Anal dönem, kategorizasyonların kıyaslamalar ve zıtlıklar üzerinden yapılmaya başladığı dönemdir. Zıtlıklar ana kategorileri, kıyaslamalar kategori içindeki hiyerarşiyi belirler. Bu açıdan pipi özel bir organdır. Sahip olanlar ve olmayanlar vardır. Boyutları değişir, kendisi de bazen küçük bazen büyük olabilir.

Benlik ayrıştırmaya başlayınca ayrılık konuları tetiklenir. Hans annesine sorduğunda annesinin “pipim var” demesi, erkek kadın ayrımını bozduğu kadar Hans'ın annesinden ayrışmasını da bozmuştur. Annenin gerçekliği inkarı, pipi gibi gerçek bir ayrıştırıcı etkeni Hans'ın elinden almış, benlik gelişimini bozmuştur. Bir diğer darbe de “Dr. A.ya yollarım pipini keser.” demesidir. Bu da erkekler senin pipini keser, mesajı vererek Hans'ı erkeklerden korkutur, erkeklerle özdeşleşmesini engeller ve annesine bağımlı kalmasına neden olur. Aynı zamanda Hans'ın annesi bu tür sözleriyle, "seni içime almak istemiyorum", "anneliğimi reddetmek istiyorum", "senin erkeksi varlığını yok saymak istiyorum" mesajlarını da vermiştir.

Hans'ın pipisi, dokunarak haz vermenin yanında işeme ve işettirme işlevleri ile de haz kaynağı olmayı sürdürür. Aynı biçimde kaka yapma da anal dönemin "şehvetli duyumsamaları" arasındaki yerini korumaktadır. Fobisinin düzeldiği son düşleminde annesinden çocukları olmuştur ve onları işetmiş sonra temizliklerini yapmış, bir kişinin onlarla yapabileceği her şeyi yaptırmıştır. Freud, bu düşlemin, Hans'ın annesi aracılığıyla aldığı hazları gösterdiğini belirtir. Bu düşlem, Hans'ın babası analizle devreye girince annesiyle sağlıklı bir özdeşleşme yapabildiğini ve otoerotizmin anal ve genital ögelerini egemenliği altına aldığını gösterir. Freud bu düşlemle, insanların arasında işemekten utanma, pipisini tutmaktan kendini suçlama, mastürbasyonu bırakmaya çalışma, kakasından ve çişinden iğrenme ile ilgili bastırmaların bozulduğunu saptar. Bunu ruhsal işlevi ketleyen baskılamaların derinlemesine çalışılarak yüceltmeye uğradığı biçiminde düşünebiliriz.

ERKEK ERKEĞE İLİŞKİLER

Freud, eşcinsellerde penisin organ olarak öncelikli konumunu saptamıştır. Hans için de böyledir çünkü yalnızca penisi cinsel organ olarak tanımaktadır. Freud'a göre erkek eşcinsel önce, annesinin de penisi olduğu kabulüyle, annesini cinsel nesne olarak seçer. Annesinin penisi olmadığını anladığında ondan vazgeçer. Freud, eşcinsel erkeğin otoerotizm ile nesne sevgisi aşamaları arasında, otoerotizme yakın bir aşamaya saplandığını belirtir.

Etchegoyen, içeri girme düşlemleri erkek çocuğa heyecan verdiğinde nereye gireceğini düşlemleyebilmesi için penisi tamamlayan ve penisin içine girebileceği bir organa yer açılması gerektiğini belirtir. Bu açıdan Hans’ın tedavisinde kadın erkek ayrımı oturtulmaktadır. Kadına yer açmayan ve kadınsıyı baskılayan Hans’ın annesidir, penissizliği kabul etmemiştir. Babası ise Freud’un yardımı olmadan kendi iktidarını ve ensest yasağını ortaya koyamamıştır. Ne yazık ki Küçük Hans hem kadınsı hem erkeksi açısından özdeşleşecek nesneler bulamamıştır. Birbirini tamamlayan bir kadınsı ve erkeksi görememiştir, anne ve baba birbirlerini sevememektedir, sonrasında boşanırlar.

Hans için, iğdiş etme gücü olan, eşcinselliği yasaklayan, erkeksi yakınlıkta uyarılmayan ve erkek erkeğe cinselliği konuşabilen bir baba eksikliği vardır. Bu eksiklik Hans, babası ve Freud birlikteliğiyle tamamlanmıştır. Hans, fobisi aracılığıyla kendisine bir erkekler topluluğu yaratmış ve bu topluluk kadınların penisi olmadığını ilan edebilmiştir[11].

Freud, Hans'ın arkadaşı Fritzl'dan "en sevdiği kız" olarak söz etmesine değinerek onun "negatif ödipus"taki konumunu tanımlar. Bu, her çocuğa özgü bir konumdur. Diğer yanda Hans'ın pozitif ödipus açısından annesinden diğer kızlara nasıl geçtiğini de görmekteyiz. Freud, Hans'ın dokunmaktan aldığı hazzı annesinin yanında uyuyarak doyurmaya çalıştığını belirtir. Küçük Ödipus Hans bu arzusunu yazlıkta babası yokken doyurabilmektedir. Ama Viyana'ya döndüklerinde artık babası sürekli evde olduğu için annesiyle yatmak istediğinde babasını tamamen yok etmesi, öldürmesi gerekir.

Bu aşamadan ve fobisi ortaya çıkmadan önce Hans saldırganlığını bastırıp karşıtına çevirmeye başlayabilmiştir. Bunu, kamçılanan atlara duyduğu acımadan anlayabiliyoruz. Bir diğer kanıt da kız kardeşine duyduğu şefkattir. Bu bastırma da analizi sırasında bilince çıkmış, Hans atları kamçılama arzusunu ifade etmiştir.

ÇİFTE DEĞERLİLİK

Çifte değerlilik, zıt duyguların aynı anda aynı nesneye karşı hissedilmesidir. Freud, “Biri diğerini örtene dek zıt duygular barışçıl biçimde yan yana dururlar" der. Çifte değerliliği babasına vurmasında ve hemen ardından onu öpmesinde görebiliriz. Bebeğin doğumu cinsel hazzı ve merakı tetiklemiştir. Bebeğe duyduğu düşmanlık ise banyo yapma korkusuna dönüşmüştür. Onu annesinden ayıranlara kızgındır.

Başlangıçta Bleuler çifte değerliliği üçe ayırmıştır:

  1. harekette yapma-yapmama,
  2. düşüncede zıt olanları ve
  3. duyguda zıt olanları aynı anda deneyimleme.

Freud, Küçük Hans ve Fare Adam’da çifte değerliliğe değinir ve genelde duygulanımsal açıdan değerlendirir. Obsesif Nevrozun en önemli özelliğinin sevgi ve nefretin eşzamanlı birlikteliği olduğunu belirtir. Oral-bedensel içe alma ve yamyamlıkta sevileni yiyerek yok etmek saldırganlığın egemen olduğu bir çifte değerlilik taşır. Anal sadistik uğraşlarda ise sevilen nesnenin ne kadar zarar göreceği düşünülmeden onun üzerinde egemenlik sağlanması çifte değerlilik içerir. Sevme ve sadistçe acı verme birliktedir. Dürtü bileşenleri daha sonra genitalliğin egemenliğine girerler. Böylelikle nefret sevginin karşıtı haline gelir. Oral ve anal dönemde iken çifte değerlilik dışarıdan yapılan bir yorumdur, içsel nitelik kazanmamıştır. Holder’a göre çocuk açısından çifte değerlilik, oral dönemde ihtiyaç doyurma ve anal dönemde tümgüçlülük düşlemlerinde görülür.

1923’te Freud, çifte değerliliği temel bir olgu olarak tanımlar ve farklı dürtülerin iç içe geçmesinin tamamlanmamışlığını gösterdiğini belirtir. Çocuktaki çifte cinsiyetlilik de çifte değerliliği besler. Benliğin bütünleştirme ve bireşim işlevleri çifte değerliliğin gidişini belirler. Hartmann, çifte değerliliğin gizilliğe kadar sürdüğünü belirtir. Abraham, psikoseksüel gelişim dönemlerine göre çifte değerliliği değerlendirmiştir. Klein ise iyi-kötü ikiliği üzerinden çifte değerliliği sürekli çalışmıştır. Çifte değerlilik, nesne ilişkisinin doğasını ve düzeyini tanımlar.

Holder[12], çifte değerlilik tanımının, geniş anlamda kullanıldığında bulanıklaştığını ve sıklıkla çatışma ile karıştırıldığını belirtir. Çifte değerlilik; bağımlılık ve özerkleşme çatışmalarının, ihtiyaç hissetme ve bu ihtiyacı reddetme isteklerinin yarattığı ikilemlerde görülür.

Nesneyi iyi ve kötü olarak ikiye bölmenin varlığı benlik tarafından algılandıkça çifte değerlilik oluşmaya başlar. Çifte değerlilik oluşmadan önce, iyinin içindeki kötü ya da kötünün içindeki iyi inkâr edilmektedir.  Benliğin bütünleştirme gücü artıp nesneye karşı düşmancıl duygulara rağmen olumlu ilişkilerini sürdürülebiliyorsa ve çifte değerliliğe katlanılabiliyorsa “nesne sürekliliği” sağlanmış demektir. Benlik, çifte değerliliğe katlanamadığında bölmeye ve inkar etmeye başvurabilir. Bir diğer başvuru kaynağı da çifte değerliliğin bir ögesini tamamen bastırmak ve karşıtına çevirmektir. Anal dönemde çocuk annesine hissettiği saldırganlığı bastırıp karşıtına çevirir ve annesine daha çok sevgi gösterir, ona yapışabilir.

Dil sürçmelerinde, şakalarda, sakar eylemlerde çifte değerlilik ortaya çıkabilir. Çifte değerlilik, kişideki zıtlıklar olarak kendini gösterir. Örneğin bir kişi terapiye yaptığı yatırımı tuttuğu detaylı notlarla gösterirken notlarını okuması bitince seansın geri kalan kısmını kâğıdı ufak parçalara ayırmakla geçirir. Yapma-bozma, karşıtına çevirme savunma mekanizmaları çifte değerliliği kontrol altına alma çabalarıdır.

Parens[13], çifte değerlilik gelişmesi için iki ön koşul olduğunu belirtmiştir. Birincisi içsel libidinal nesne tasarımının gelişmesidir. İkincisi, sevgi ve nefret hislerinin kendilik ve nesne ilişkisinden türemesidir. Çifte değerlilik ödipal dönemdeki çatışmada önemli rol oynar ve Freud bunu Küçük Hans’ta tanımlamıştır.

Parens, çifte değerliliği iki aşamaya ayırmıştır. İlk aşama ikili ilişki içinde yaşanan sevgi ve nefret yüklü ilişkidir. Sevgi varken nefret, nefret varken sevgi inkâr edilir. İkinci aşama üçlü ilişkiye geçişle ortaya çıkan ödipal karmaşada görülür, kız ve erkek için farklıdır. İlk ruhsal yatırım güçlü bir biçimde anneye yapıldığı için saldırganlık da ilk olarak anneye yönlendirilir. Kız ve erkek çocuklar ayrılma bireyleşme çatışmalarını (ikili ilişkideki) anneleri ile yaşarken kız çocuk ödipal çatışmasını (üçlü ilişkideki) annesiyle, erkek çocuk babasıyla yaşar. Parens, ödipal çifte değerliliğin preödipaldekinden çok daha çeşitli biçimleri olduğunu öne sürer. Çifte değerlilik, nesneye verilen saldırganlık tepkisi ile oluşur ve üstbenlik yapılanmasının belirleyicilerindendir.

Çifte değerliliği tutku ve aşk açısından ele alan Benedek[14] kadının annelik ile ilgili çifte değerliliğinin penis hasedini beslediğini belirtir. Ona göre kadınsı çifte değerliliğin bir yanında anne olma ve çocuk bakma arzusu diğer yanında gebe kalmaktan ve ölmekten korkma vardır. Penis hasedini ve kastrasyon korkusunu çifte değerliliği ifade eden iki temel çatışma olarak görür. Küçük Hans’ın annesinin “Benim penisim var.” yanıtında penis hasedinin izini görebiliriz. Çünkü Klein, hasedin kökeninde fiziksel imkânsızlığı kabul edememe olduğunu belirtmiştir. Diğer yandan Küçük Hans’ın kastrasyon korkusu zaten belirgindir ve babasına karşı bir çifte değerlilik yaratır.

Hans'ın annesi Olga'nın erkeklerle ilgili acı ve yas dolu deneyimleri vardır. 11 aylıkken babası ölmüş, iki abisi silahla intihar etmişlerdir[15]. Olga, Freud'un analizindeyken gelecekteki kocası ile tanışmış, kocasını Freud ile tanıştırmıştır. Bu bilgilerle Olga'nın erkeklerle ilgili çifte değerliliğini tahmin etmek zor değildir. Yas, hele ki intihar ile baba ve erkek kardeş kaybetme, kolaylıkla bir kadını derin bir sevgi ve idealizasyon ya da öfke ve aşağılamanın içine sokabilir.

Hans, alt kata arkadaşının yanına gitmek istediğinde annesinin "Al eşyalarını git." demesi, Hans'ın ayrışma isteklerinin onda yarattığı narsisistik kırılmayı göstermektedir.

Freud, babaya yönelik çifte değerliliğin üzerinde dururken anneye yönelik çifte değerliliği Klein Oresteia Tragedyası üzerinden değerlendirmiştir. Anne katlinin nesne ilişkilerini nasıl dağıttığını ve daha sonra nasıl çözümlendiğini ortaya koyan Oresteia Tragedyası’nı Psikanaliz Yazılarının 28. Sayısında irdelemiştim[16].

Hans’ın babası da hem uzak hem yakın davranarak çifte değerlikli bir konumdadır. Hans'ın babası, karısının çocukları üzerindeki olumsuz etkilerini önleyememiştir. Babasının uzaklığı, Hans'ın babasını ekarte edebildiğini ve ödipal açıdan zafer kazandığını hissetmesine neden olmuştur. Hans'ın[17] babasının kendi babası ile sorunları vardır ve Freud'u idealize etmiştir. Daha sonra bu idealizasyon çökmüş ve 1911’de Adler ile birlikte Freud'tan ayrılmıştır. Ardından analizle ilgilenmemiş, 1952’te Freud'u öven bir yazı yayınlamıştır. Bu tavırları, çifte değerliliğini canlı yaşadığını göstermektedir.

Hans, babası ve annesi gibi müziğe karşı yeteneklidir. Opera yapımcısı olmuş, operalarında hayvanları hatta atları bile sahneye çıkartmıştı. Hans'ın babasının sert ve yargılayıcı yönü burada da kendisini göstermişti. Müzik eleştirmeni olarak Hans’ın oyunlarını eleştirmiş, bundan kırılan Hans babası için “Babam benden sorumlu ama ben babamdan sorumlu değilim." demiştir. Küçük Hans için çifte değerlilik tehlikeli ve kaygı uyandırıcı olmuştur. Çifte değerliliği bölüp, saldırganlığı babasının üzerinden dışarıdaki atlara kaydırması bir çözümdür. Bölmeye dayalı bu çözüm, kaygısını ve saldırganlığını bastırıp kendi yararına kullanmasını engellemiştir.

II

FOBİNİN DİNAMİKLERİ

Freud, Hans'ın fobisini, "at odama girecek" dediğinde daha iyi anlamıştır. Fobiyi, patojenik malzemeden ayrılan libidonun dönüştürülemeyerek kaygı olarak serbestleştiği kaygı histerisi grubuna koyar. Hans'ta konversiyon olmaması onu konversiyon histerisinden ayırır. Günümüzde histeri; konversiyon, disosiasyon, inkâr savunmaları ile tanımlanır. Fobide ise yer değiştirme, yansıtma, simgeleştirme ön plandadır. Fobik kaygıda, “kaygı libidoya dönüştürülemez ya da kaynağına ulaşılamaz. Bunun yerine fobik duvarlar örülür.”

Hans'ın anne-babası, onun belirtisini aşağılamamış ve dalga geçmemiştir. Freud, bunların yerine psikanaliz yoluyla bastırılmış arzularını araştırmayı tercih etmelerini över.

“Bununla birlikte, Hans’m libidosunun anksiyeteye dönüşümünün fobisinin temel nesnesine, atlara yansıtılma biçimini gözlemek özellikle ilginçtir. Tüm büyük hayvanlar içinde atlar onu en çok ilgilendirenlerdi, diğer çocuklarla atçılık oynamak en sevdiği oyundu. Oyunda Hans’m atı olan ilk kişinin babası olması gerektiği şeklinde bir kuşkum vardı —ve sorduğumda bu düşünce Hans’m babası tarafından doğrulandı— ve Gmunden’deki kaza olduğunda Fritzl’i babası için bir yerine-geçen olarak kabul etmesini olası kılan şey buydu. Bastırma başladığında ve beraberinde duygularda ani ve güçlü değişikliği getirdiğinde, o zamana dek çok fazla hazla ilişkili olan atlar, zorunlu olarak korku nesnelerine döndürülmüşlerdi.”

Belirti ortaya çıkmadan önce Hans cinsel uyarılmalarını algılamış ve geceleri annesinin yanına gelmeye başlamıştır. Cinsel uyarılma ile annesini baştan çıkarma girişimleri olmuştur (annesinin pipisine dokunmasını istemesi, annesine M. Teyzenin söylediğini “Ne güzel şeyi var.” anımsatması). Bu sıralarda kendini doyurmak için mastürbasyonu keşfetmiş olmalıdır.

Freud, cinsel uyarılmanın nasıl kaygıya dönüştüğünü araştırır. Hans, atın onu ısırmasından korkunca anne babası önce bu kaygının mastürbasyonla ilgili olduğunu düşünerek, bunu bırakmasını isterler. Önce Freud, Hans'ın annesine ilgisinin vurgulanmasını önerir, çünkü bunun yerine Hans atlardan korkmayı koymaya çalışmaktadır. Freud, bu müdahalenin pek etki etmediğini belirtse de Hans'a yönelik böyle empatik ve anlaşıldığını belirten bir yaklaşım babası ile kuracağı "terapötik" ilişkiyi başlatmada önemli bir adımdır.

Hans'ın durumu değişmez ve Gmunden'deki bir anısını anlatır. Bir baba, kızına "Ata dokunma. Dokunursan seni ısırır." uyarısında bulunmuştur. Hans bunu anne babasının mastürbasyonla ilgili uyarısına benzer biçimde anlatır. Freud, bunun ilk bakışta anne babanın at korkusu ve mastürbasyon arasındaki bağlantılarını destekliyor gibi gözüktüğünü belirtir. Ama Freud, aslında Hans'ın bastırılmış arzusunun annesinin pipisini görmek olduğunun altını çizer. Ceza olarak hizmetçiyi tamamen soyma arzusu bunu gösterir.

DOKUNMA

Hans dokunmanın hazzını keşfetmiştir ve buna ulaşmaya çabalar. Annesi ona bakım verirken tanıştığı bu haz daha sonra annesinin yanında yatmak istemeye dönüşmüştür. Bu sıralarda şefkatli ve erotik dokunma birbirinden ayrışmaya başlamıştır.

Anal dönemde dokunma hem kirlenmeyi engellemek hem de otoerotizm açısından bir yasaklama kazanır. Freud otoerotik uyarılmaya değindikten sonra gözetlemeciliğe geçer. Hans’ın penisleri görmek ve penisini göstermek istediğini belirtir.

Çocuğa, “genitaline dokunma” uyarısı sonradan gelen bir şeydir. Oral dönemde ve sonrasında da çocuk annesine her şeyini gösterir. Anne için çocuk çıplaktır ve çocuğunun her yerine dokunabilir. Çocuk için anne çıplak değildir ki bu durum anal dönemde algılanmaya başladığından itibaren, cinsellik öncesindeki kuşak farkının varlığını hissettirir.

3.5 yaşındaki “pipinle oynama, Dr A.’ya yollarım ‘pipini keser’” uyarısı, daha sonra annesi doğum yaparken kan dolu leğeni görmesi, annesi “benim de pipim” var dedikten sonra kızların pipisinin olmadığını öğrenmesi ile ortaya çıkan “sonradan etki” kastrasyon kaygısına dönüşür. Freud bu tespitine 1923’te eklediği dipnotta çocuk anne memesini kendi bedeni gibi algıladığından memeden kesilirken, kastre edilmiş gibi hissedeceğini belirtir. Kardeş doğumunun da kastrasyon gibi algılanabileceğini ekler.

4 yaş 3 aylıkken banyo sonrası annesinin neden pipisine dokunmadığını merak eder ama annesi “Bunun domuzluk olacağını ve uygun olmadığını” söyler. Daha sonra Hans şöyle bir düş görür: “Birisi kim benimle gelmek istiyor? diye sordu. Sonra başka birisi “Ben isterim.” diye yanıt verdi ve ona çişimi yaptırttım.” Hans, oyun oynadığı kız arkadaşları oyunu kaybettiğinde kendisine çiş yaptırma cezası verir. Babası düşündeki kişinin kız arkadaşlarından biri olduğunu ortaya çıkartır. Hans, pipisine kızların dokunmasını istemektedir. Bir yıl öncesinde işerken kızların onu seyrettiğini de anlatır.

Freud, Totem ve Tabu’da nevrozluların yasaklarının çekirdeğinde dokunma edimi olduğunu belirtir. Tabu’yu dokunmayla ilgili korkuların nesneleşmiş biçimi olarak görür. Bir ismi anma, bir eşyaya ya da insana dokunma, bakma, yeme, yaklaşma gibi ilişki kurma biçimleri tabulaşarak yasaklanmıştır. Çünkü ilişki ile bazı güçler geçebilir, dokunan kişi de tabu olabilir. Yasak olan şeyi anımsatan ve böylece o şeyle zihinsel de olsa bir ilişki kuran her şey, doğrudan doğruya bedenle dokunma kadar yasak olur. Freud, totem hayvanın yenmesine konan oralite kaynaklı, hastalara ve ölenlere dokunma ile ilgili analite kaynaklı, cinsel uyarılmaya karşı genital kaynaklı yasaklardan söz eder.

Pipi, otoerotizmin kaynağı haline geldikçe ve pipinin olmama olasılığı anlaşılınca daha önemli hale gelmiştir. Bu aşamada babası Hans'a kadınların pipisinin olmadığını açıklar. Hans, “pipisinin içeride bağlı/takılı olduğunu” söyler.

Freud, analizin amacını; belirtiyi ortadan kaldırmak değil, yorumlama tekniğiyle bilinçdışı yapıları kendi kelimelerimizle bilince getirmek olarak tanımlar. Analist, bilgisiyle bir adım öndedir ve hastanın bilinçdışı karmaşaları bilinir hale gelince hasta da bunları tanımış olur. Hans’ın kaygıları söze dökülerek bilinçli hale geldikçe bastırmadan kaçan kaygıları benliğinin hizmetine girmiş, oyuna dönüşebilmiştir.

Hans, kastrasyon karmaşasını anlayınca annesiyle ilgili arzularını dile getirebilmeye başlar. Çarpıtılmış bir halde de olsa bunu iki zürafa düşlemi ile ortaya koyar. Freud, buruşuk zürafanın üstüne oturmayı ona sahip olmak olarak yorumlar. Bunu, babası ve Freud ile birlikte benliği güçlenen Hans'ın, üçlü bir ilişki yaratabilmesi ve buruşuk bilinçdışını egemenliği altına alması olarak da yorumlayabiliriz. Diğer yandan Hans her sabah anne-babasıyla yapmak istediklerini düşleme dönüştürmüştür. Almancada zürafa giraffe’dir. Hans’ın Graf olan soy ismi düşleminde giraffe’ye dönüşmüştür. Bu açıdan düşlemindeki zürafalar anne-babasını simgeleyebilir. Ya da büyük zürafa annesini küçük zürafa kız kardeşi olabilir.

Ardından babasıyla yasakları deldikleri ve polise yakalandıkları iki düşlem gelir. Ödipal dönemde erkek çocuk hemcinsleri arasındaki ilişkileri anlamaya çalışırken otoriteyi ikiye böler Hans erkeksi otoritenin bir parçasını yanına almış, bir parçasını poliste bırakmıştır. Babası ile suç işleme, yasak alana girme konusunda özdeşleşmeye çalışmaktadır. İçine girilen yasak alan elbette kadınsıyı temsil etmektedir. Hans bunu şöyle dile getirmiştir: “Annemle bir şey yapmak istiyorum, yasak bir şey. Ne olduğunu bilmiyorum ama senin annemle bunu yaptığını biliyorum.” (Bu sözler de, acaba Hans anne-babasının cinsel ilişkisine mi şahit oldu sorusunu akla getiriyor.)

Freud burada babasından korkusunun ona yönelik kıskançlığından ve düşmanlığından kaynaklandığını Hans’a açıklamanın vaktinin geldiğini belirtir. Atlardaki gem ve gözlüklerin erişkin erkeklerin bıyık ve gözlüklerinin yerine geçtiğini düşünür. Analizde bilinçdışı malzemenin ortaya çıkmasında genel bir dirence neden olan baba korkusu bir miktar aşılmıştır.

Hans, aynı zamanda yüklü araçlardan ve atın düşmesinden korkmaktadır. Annesiyle dışarıdayken bir arabanın atı düşmüş ve Hans atın öldüğünü zannetmiştir. Freud, bunun yarattığı korkuyu Hans’ın babasının düşmesini ve ölmesini istemesine bağlar. Bu yorum Hans’a söylendikten sonra babasını ısırma oyunu oynar ve babasını at ile özdeşleştirir. Isıran at ve düşen at kendisi ve babasıdır. Bu sırada Freud, analizin annesinden uzaklaştığını belirtir. Bu olaylardan önce Hans’ın rakip arkadaşı Fritzl oynarken düşmüş ve ayağı kanamıştır. Hans arkadaşlarıyla atçılık oynamayı çok sever. Babası da ilk atlarındandır.

KAKA SİMGESİ

Burada “kaka” simgesi ortaya çıkar. Freud, yüklü arabaları kaka dolu bedenlere benzetir. Gebelik de bir yüklenmedir ve Hanna da kaka gibi doğmuştur. Bu açıdan düşen araba aynı zamanda annesinin doğum yapmasıdır. Kaka yaparak doğum, anal dönemin baskınlığındaki üreme düşlemidir. Para vererek kamyon kullanma düşlemi parayı kullanan zengin ve güçlü bir adam olmayı ve tümgüçlülük arzusunu göstermektedir. Para, annesine kakasını verdiğinde onu mutlu etmesi gibi bir araç olarak kullanılmaktadır. Çocukları kaka olarak görmesi Lodi adında bir hayali çocuk uydurmasında da kendini gösterir. Bu, sosis biçimde bir çocuktur. Sosis, oralite, analite ve genitali bir araya getirmektedir: “Sosis ye ve sosis gibi çocuk doğsun.”

Hans’ın yenilenmekte olan üreme düşlemi kaygı ile bozulmuştur. Freud’a göre küvet dolusu su annesinin rahmidir. Matkapla delinmeyi doğurulmaya benzetir – kelime olarak da benzerler. “Matkap gibi penisinle benim doğumuma neden oldun” anlamını ortaya döker. Freud, Hans’ın leyleklerle ilgili gevelemelerini, saçmalıklarıyla babasından intikam almak olarak yorumlar. Hans bu serbest çağrışımlarında Hanna’nın bir kutuda olduğunu ve kutunun içinde bir küvette birçok bebek olduğunu anlatır. Klein’dan sonra bunun annenin rahmi olduğunu ve annesinin rahminde birçok bebek olduğunu düşlemlediğini anlayabiliyoruz. Ardından Hanna kutudan çıkar ve atları dehleyerek arabayı kullanır. Yani bir zamanlar Hans’ın yaptığı gibi Hanna annesinin kontrolünü eline alır, annesi artık Hanna’ya hizmet eder. Hans’ın kutudaki bebek düşlemlerini babasının sorgulayışı sıkıcıdır. Babası, düşlemi anlamayan ve gerçekliği sadistik bir zorlamayla kabul ettirmeye çalışan biri gibidir.

Annesinin çakısını plastik bebeğin bedenine sokar ve bebeğin bacaklarını kopararak bıçağın çıkmasını sağlar. Son iki düşleminden ilkinde tesisatçı Hans’a yeni ve daha büyük bir pipi verir. Böylelikle kastrasyon korkusu, babadan alınan onayla, büyüme arzusuna dönüşür. İkinci düşlem, annesiyle evlenmek ve çocuk sahibi olmaktır. Babasını da babaannesi ile evlendirir. Erkeksi özdeşim gelişmiş, fobi düzelmiştir ama ensest sorunu sürmektedir.

Freud, kız kardeşin doğumunu Hans’ın psikoseksüel gelişimindeki en önemli faktör olarak görür. Kardeşe (ve babaya ve onu annesinden ayıranlara) karşı sevgi ve nefreti birlikte yaşadığını vurgular. Hans’ın huzurunu kaçıran 3 etken sıralar:

  1. Anneden ayrılma,
  2. Annenin kardeşe bakımı sırasında kendi bakımını anımsaması,
  3. Doğumun nasıl olduğunu anlayamama.

Hans, çocukların doğumuyla ve annesi ile ilgili şeyler düşününce uyarılmasından yola çıkarak annesine şiddet uygulama, birine vurma, bir şeyi delme ya da içine girmek için zorlama gibi düşlemler geliştirmiştir. Ama penisinin açacağı kutunun anahtarı kendisinde değil de annesinde olunca kutuya girmenin yolu tıkanmıştır. Yıllar sonra Bion kapsanan ve kapsayan ilişkisini açıklığa kavuşturarak bu içe girmenin ve içine alan annenin ham ögeleri işlemesinin ruh sağlığı açısından ne kadar önemli olduğunu ortağa çıkarmıştır. Anne, çocuk için anlamsız ögeleri içine alıp dönüştürdükten sonra çocuğa geri yollar ve ruh sağlığını besleyerek gelişmesini sağlar. Hans’ın nevrozunda anneye ilgi ve babaya nefret hep yan yana gitmiştir. Freud fobiden, bastırmanın yaygınlaşmasını sorumlu tutar. Hans, dışarı çıkmaktan korkunca annesi ile evde kalıp onun ilgisini kazanabiliyordu. Freud, bastırmanın analizde işlenmesini şöyle açıklar:

“Analiz bastırmanın etkilerini tamamen bozmamıştır. Analiz, otomatik ve fazla olan bastırma sürecinin yerine –zihnin üst mercilerine yandaş- daha ölçülü ve amaca yönelik bir kontrol getirmiştir. Bir kelimeyle söylersek analiz suçlamanın yerine bastırmayı getirmektedir.”

20 - OLGU SUNUMUNUN ELEŞTİRİLEN YÖNLERİ

  1. Freud anne ile çocuk arasındaki ilişki üzerine yorumlar yapmamıştır. Annesi Hans’ı tuvalete almıştır, yanıtları serttir ve yanıltıcıdır. Hans, bebekken kız kardeşinin dövülmesine tanık olmuştur.
  2. Freud, annenin kızına ve oğluna yönelik şiddet davranışlarını engellememiş olduğu gibi anneliğini övmüştür. Hanna’nın gördüğü şiddet gelecekteki psikiyatrik sorunları ve intiharı ile ilişkilendirilmiştir.
  3. Bunların, annenin Freud’un hastası olmasıyla ilişkili olma olasılığı vardır. Henüz, analistin anonim kalması, gizliliğin korunması, yansızlık ve karşı aktarım konuları geliştirilmemiştir olması bu eksiklikleri açıklayabilir.
  4. Bademcik ameliyatı ihmal edilmiştir ki bu, yıllarca bir kulak burun boğaz doktoru olan Fliess ile mektuplaşan Freud'un karşı aktarımı ile ilgili olabilir. Bademcik ameliyatı Hans’ın fobisi çıktıktan bir ay sonra kastre eden bir cezalandırma olarak Hans'ın kendini ifade etmesini zorlaştırarak fobinin dinamiğini iyice yerleştirmiş olmalıdır. Daha sonraki yaşamında boyun eğici bir mazoşistik konum almasında bu durumların analiz edilmemesinin etkileri sorgulanmıştır.
  5. Ensestiyöz kaygılara ve ensestiyöz kaygıların ortaya çıkardığı savunmalara değinilmemiştir. Tüm dinamikler kastrasyon kaygısı açısından işlenmiştir.
  6. Kaygıların oral yönü ihmal edilmiştir, oral sadizm, sosis çocuk, yumurtlamak. Atın ısırması, atı baba olarak gördüğümüzde babaya duyulan açlığın, atı anne olarak gördüğümüzde anneye olan açlığın ata yansıtılmasını ve attan geri gelme korkularını göstermektedir. Çocuğu içine alan ve oluş halini yaşayamayan bir anne açlık yaratacak, Hans’taki gibi, çocuğun annesine daha çok yapışmasına neden olacaktır.
  7. Hans’ın annesine yönelik saldırganlığı görülmemiştir. Sonraki yıllarda çocuğun saldırganlığı sonucunda annesinin misilleme yapma riskini Klein ya da annenin ve anne ile ilişkinin çökme riskini Winnicott çalışmıştır.

 


[1] Metindeki italik kısımlar Freud’un olgu sunumundan alıntılanan yerlerdir.

[2] Greenacre, P. (1960). Further Notes on Fetishism. Psychoanal. St. Child, 15:191-207

[3] Margolis, G.J. (1966). Secrecy and Identity. Int. J. Psycho-Anal., 47:517-522

[4] Nagera, H. (1964). Autoerotism, Autoerotic Activities, and Ego Development. Psychoanal. St. Child, 19:240-255

[5] Freud, gözetlemecilik dürtüsünün başlangıcının otoerotik olduğunu belirtir. Gözetlenen bir nesnedir ama nesne, kişinin kendi bedeninin bir parçasıdır. Daha sonra bu nesne başka birisinin bedeninin bir parçası ile yer değiştirir.

[6] Otoerotizm baştan beri vardır ve narsisizmin gelişmesi için yeni psişik gelişimler olmalıdır. Freud, 1914

[7] Kris, E., Greenacre, P., Freud, A., Hartmann, H., Lewin, B.D., Escalona, S., Loewenstein, R.M., Jacobson, E., Spitz, R.A., Waelder, R., Davison, C., Bell, A., Mittelmann, B., Mahler, M.S. and Bychowski, G. (1954). Problems of Infantile Neurosis—A Discussion . Psychoanal. St. Child, 9:16-71

[8] Schalin, L. (1995). On autoerotism and object relations in the psychosexual development. Scand. Psychoanal. Rev., 18(1):22-40

[9] Spitz, R.A. (1962). Autoerotism Re-Examined—The Role of Early Sexual Behavior Patterns in Personality Formation. Psychoanal. St. Child, 17:283-315

[10] Bollas, C. (2000). Hysteria. Taylor & Frances/Routledge.

[11] Köşkdere, A.A. (2018). kaygı yaratan ve gideren baba. Psk. Yaz., 37:13-27.

[12] Holder, A. (1975). Theoretical and Clinical Aspects of Ambivalence. Psychoanal. St. Child, 30:197-220

[13] Parens, H. (1979). Developmental Considerations of Ambivalence—Part 2 of an Exploration of the Relations of Instinctual Drives and the Symbiosis-Separation-Individuation Process. Psychoanal. St. Child, 34:385-420

[14] Benedek, T. (1977). Ambivalence, Passion, and Love. J. Amer. Psychoanal. Assn., 25:53-79

Benedek, etkin ve olumlu olan ile edilgen ve olumsuz olanın ruhsal tasarımlarının yapılanması ile çifte değerliliğin tanımlandığını belirtir. Cinsel dürtünün, çifte değerlilik taşıdığını öne sürer. Cinselliğin birincil çifte değerliliğinin etkin, dışa yönelik erkeksi cinsel dürtüden türediğini vurgular. Kadınsı birincil çifte değerliliği edilgen cinsel dürtüye bağlamaz. Ona göre kadınsı çifte değerliliğin bir yanında anne olma ve çocuk bakma arzusu diğer yanında gebe kalmaktan ve ölmekten korkma vardır. Bu açıdan “Küçük Hans’ın annesi acaba anne olmayı ne kadar istiyordu?” sorusu akla gelir. Bunu bilemesek de olgu öyküsünden Hans'a karşı hem baştan çıkarıcı hem de cezalandırıcı davranarak çifte değerlikli yaklaştığını söyleyebiliriz.

[15] Blum, H.P. (2007). Little Hans. Psychoanal. St. Child, 62:44-60

[16] Köşkdere, A.A. (2014). Aiskhülos'un Orestesia Üçlemesi Üzerinden Ayrılıklar, Şiddet Ve İletimi. Psk. Yaz., 28:25-37.

[17] Blum, H.P. (2007). Little Hans. Psychoanal. St. Child, 62:44-60