• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

FREUD YAZININDA KAYGI KAVRAMININ EVRİMİ

FREUD YAZININDA KAYGI KAVRAMININ EVRİMİ

Freud’un kaygı üzerine görüşlerinin tarihsel olarak gelişiminde üç ana aşama vardır.

  1. İlkinde, boşaltılmamış libidonun kaygıya dönüştüğünü varsaymıştır. Bu aşamada; "Proje", "Rüyaların Yorumu" ve "Bilinçdışı" başlıklı makaleleri mevcut olan, "daha fazla hoşnutsuzluğu önlemek için bir sinyal olarak hafif bir hoşnutsuzluk (kaygı) ortaya çıkması" düşüncesi vardı.
  2. Bu fikir ikinci aşamada, yapısal kuramı içeren " Ketlenmeler, Belirtiler ve Kaygı" 1923'te yayımlandıktan sonraki daha da geliştirildi. Bu aşamada, bir önceki kaygı nevrozuyla bağlantılı (dönüşüm) kuramını korudu.
  3. Üçüncü aşamada bunu da reddetti ve sinyal kaygısı kuramını tamamıyla kabul etti.

Psikanalizin ilk zamanlarında Freud kaygıyı tamamen biyolojik sürecin bir sonucu olarak görmüştü. Nevrozlarda kaygının görülmesinin sebebini libidonun birikmesinin yarattığı cinsel gerginliğin boşaltılmasının engellenmesine bağlamıştı. Hoşnutsuzlukla karşılanan cinsel düşüncenin neden olduğu duygulanımın bu biçimde gerilemesinin "psikoloji kliniğinde analiz edilmesi ile hiçbir biçimde kanıtlanamayacağını. Tüm bu süreçlerin insanın ruhsal doğasının tamamen dışında olduğunu söylemenin belki de en doğrusu olacağını" belirtmişti (1894 ‘The Neuro-Psychoses of Defence’, S.E., Vol. 3, p. 53).

(1893, Theoretical from Studies on Hysteria. S.E., V 2 (1893-1895): Studies on Hysteria, p. 210) Breuer ve Freud, Histeri Üzerine Çalışmalar’da kaygı ve duygulanımların aşırı uyarılmalar olarak düşünceyi ketlediğini düşündüler. Aynı zamanda cinsel uyarılmanın ahlaka aykırı yönlerinin (yıllar sonra bu altbenlik ve üstbenlik çatışması olarak tanımlanacaktır) kaygı yarattığını histeriklerde görmüşlerdi. Aslında bu kaygının somatik belirtilere neden olduğunu da tespit etmişlerdi.

(1900, The Interpretation o f Dreams, S.E., Vol. 4, p. 337) Zihnin teleskopik modelinde kaygı: “bilinçdışından kaynaklanan ve önbilinçte ketlenen libidinal itkidir. Rüyalardaki kaygı da diğer tüm kaygılar gibi görülmüştür.

(1907, Delusions and Dreams in Jensen's ‘Gradiva’, S.E., Vol. 9. p. 60) Jensen’in Gradivası’nda Freud, “kaygı rüyalarındaki kaygının, nevrotik kaygı gibi, bastırma süreci aracılığıyla libidodan kaynaklandığını” belirtir.

(1915, Repression, S.E., Vol. 14, p. 153.) Bastırma makalesinde dürtüsel tasarımın niceliksel ögesinin üç yol izleyeceğini belirtir:

  1. Baskılanabilir ve hiçbir izi görülmeyebilir
  2. Bir biçimde niteliksel bir renk katan bir etken olarak görülebilir
  3. Kaygıya dönüşebilir

(1915, The Unconscious, S.E., Vol. 14, p. 183.) Bilinçdışı makalesinde şöyle der: “Uyarılma kaygının gelişmesine hafif bir yükselme yapacaktır. Şimdi bu, (Önbilinçteki) yatırım kısmındaki canlı bir kaçış aracılığıyla, kaygının daha fazla artmasını ketler.”

(1926, Inhibitions, Symptoms and Anxiety, S.E., Vol. 20, p. 140.) Kaygı nevrozlarındaki kaygıyı oluşturan, “kullanılamayan aşırı miktardaki libidonun boşalımı olduğu kesindir.” Kaygı nevrozlarında bile kaygıya neden olan şeyin bir travma olduğunu belirtmiştir. Travmatik durum çaresizlik yaratan durumdur ve bu sırada içsel, dışsal ya da gerçek tehlikeler ve dürtüsel istekler bir noktada toplanır. Benlik bir acı çektiğinde ya da dürtüsel bir ihtiyaç doyum bulamadığında ruhsal ekonomi aynıdır: benliğin motor etkinlikteki çaresizliği ruhsal çaresizliğe dönüşür. Kuramda kaygı artık, tehlike sinyali olarak kullanılan bir benlik işlevi olmuş, benliğin kendiliği koruma yetisini geliştirmiştir. Önceki travmasından (çaresizlik yaratan) deneyimli olan benlik, bunu anımsayarak öngördüğü travmaya karşı kaygılanır. “Kaygının yeri benliktedir. Kaygı bir duygulanımsal haldir ve yalnızca benlik tarafından hissedilebilir. Altbenlik, tehlikeli durumlarla ilgili bir yargıya varamaz ve benlik gibi bir örgütlenmesi olmadığı için kaygı duyamaz.

(1933, New Introductory Lectures on Psycho-Analysis, S.E., Vol. 22, p. 81.) Yeni Psikanalize Giriş Konferanlarında nevrotik kaygının altbenlikle ilişkili olduğunu, ahlaki kaygının üstbenlikle ilişkili olduğunu belirtmiştir. Benliğe; dış gerçeklik, üstbenlik (ahlaki) ya da altbenlikten (dürtüsel) gelen baskılar kaygı yaratır. Yeni olan iki önemli tespiti vardır. Birincisi, kaygının bastırmayı tetiklediği, bastırmanın kaygıyı tetiklemediğidir. İkincisi ise korkutan dürtüsel durumların izleri araştırıldığında ilk deneyimin dışsal bir tehlike ile yaşandığıdır. Dış gerçeklikle bağlantılı olarak yaşanan ilk deneyim bir anı olarak içselleştirilmiş ve bundan sonra tehlike içsel olarak algılanmaya başlamıştır. Gelişimsel açıdan kaygıları şöyle sıralar: doğum, ayrılık kaygısı, kastrasyon kaygısı, nesnenin sevgisini kaybetme kaygısı, üstbenliğin sevgisini kaybetme kaygısı.

Sonuçta kaygı konusunda şöyle der:

“Kaygı, duygulanımsal bir durumdur - yani, haz alma - hoşnutsuzluk serisindeki belli bazı duyguların ve bu duygulara karşılık gelen sinirlerdeki boşalımın ve algılamaların bir birleşimidir. Ancak muhtemelen belirli bir önemli olayın çökeltisinin mirasıdır da. . .”

 

Kaynak: Kearney L. Anxiety [1970], in Basıc Psychoanalytıc Concepts On Metapsychology Conflıcts, Anxıety and Other Subjects, Ed. Nagera H Routledge, 2014.