• PSİKANALİZE GİRİŞ

  • KENDİLİK VE NESNE
    İLİŞKİLERİ

  • PSİKANALİZ

  • PSİKANALİTİK
    PSİKOTERAPİLER

  • PSİKANALİZLE
    SANAT-I-YORUM

TÜMGÜÇLÜLÜK VE DEĞERSİZLEŞTİRME

TÜMGÜÇLÜLÜK VE DEĞERSİZLEŞTİRME

Tümgüçlülük, bölme işleminin bir türevi ve destekçisidir. Bölmenin bir yanında tümgüçlülük diğer yanında inkar edilen güçsüzlük ve değersizlik vardır. Oral dönemde kendilik ve nesne birlikte iyi ve tümgüçlü, birlikte kötü ve değersiz olurlar. Anal dönemde nesnenin değersizleşmiş ve duygusal açıdan alçaltılmış tasarımına karşı son derece tümgüçlü ve büyüklenmiş bir kendilik etkinleşir. Anal dönemde tümgüçlülük ile nesneye zulmetmekten haz duyulur. Kendilik değersiz, nesne tasarımı tümgüçlü de olabilir. Tümgüçlülük içindeki benlik, kendilik ve nesne sınırlarını ayırt etmekte zorlanır, zorlanmıştır ve zorlanacaktır. Benlik, nesneyi kendiliğin bir parçası ya da uzantısı olarak algılar. Bu, benliğe her şeye gücü ve hakkı olduğu yanılsaması verir. Tümgüçlü kendilik, her ihtiyacı için nesneyi istediği gibi kullanabilir. Tümgüçlülük, diğer ilkel savunma mekanizmaları gibi nesneyi kontrol etmeye yöneliktir.

Tümgüçlülük psikanalizde;

  1. kendilik ve nesne ile ilgili bir düşlem,
  2. bir savunma mekanizması,
  3. patolojik ruhsal yapılanmanın bir ögesi,
  4. çocuksuluğun sağlıklı görülen geçici bir ögesi olarak değerlendirilir.

Freud, düşüncenin tümgüçlülüğünü takıntılı nevrozda (büyüsel düşünce), psikotik megalomanide, ilkel insanda (animistik düşünce), çocukta ve dinde göstermiştir. Düşüncenin tümgüçlülüğü narsisizm ile ilişkilidir. Ferenczi de çocukluktaki tümgüçlülüğe dikkat çekmiştir. Akhtar tümgüçlülük kavramı ile ilişkili şu süreçlerin altını çizmiştir:

  1. Birincil narsisizm ve bunun nesne seçimine etkisi (Freud, 1914),
  2. Tümgüçlülüğün kendilikten ebeveynlere onlardan da tanrı kavramına geçişi (Freud, 1927c),
  3. Düşlemdeki tümgüçlü yıkıcılıktan korkmak ve bu yıkıcılığa karşı savunmalar geliştirmek (Klein, 1935, 1940),
  4. Annenin, çocuğun tümgüçlülüğünün evrilmesinde çocuğunun oyunu ve geçiş nesnelerini kullanmasına olanak tanıması (Winnicott, 1953),
  5. Çocuklukta, anne-çocuk simbiyozunda tümgüçlülüğü ve mutluluğu yaşama (Mahler, Pine, & Bergman, 1975),
  6. Psikotik durumlardaki grandiyözite sanrıları (Fenichel, 1945; Arieti, 1974; Searles, 1960),

Manik savunmalarda tümgüçlülük düşlemleri, inkar ve ülküleştirme etkinleşir. Benlik, üstbenlik ve kendilik birbirine karışırken iç dünyanın varlığı ve bağımlılık inkar edilir. Dış gerçeklik küçümsenir ve inkar edilir. Mijolla-Mellor, düşlerde kişinin çocuksu tümgüçlülüğünü yeniden yaşadığını belirtir.

Klinik Örnek:

Sınırda kişilik örgütlenmesinin özel bir alt grubu olarak narsisistik kişilikler bu savunma düzeneklerini çarpıcı bir biçimde sergilerler. Tümgüçlülük ve değersizleştirme, hastanın kendisini ve kendisi için önemli kişileri betimlerken ve görüşme sırasında sergilediği davranışlarda görülür.

Kernberg narsisistik hastalar için şu uyarıları yapar:

“Kendilerini her şeyi mükemmel, hatasız ve en güzel olan bir kişi gibi tanıtır. Terapist, tanı amacıyla hastayla kurduğu ilişkinin başlangıcından itibaren, patolojik davranışları gösteren küçük ya da hafif belirtilere özellikle dikkat etmelidir. Çünkü narsistik hasta sorunlu alanlarını ya hiç anlatmaz ya da küçümseyerek ifade eder. Yeni bir durumda, hastanın her zaman kendini en mükemmel biçimde tanıtacağı göz önünde bulundurulmalıdır. Hasta yakınları bu duruma aşinadır. “Şimdi sizinle konuştuğunda hiçbir sorunu olmadığını ve her şeyin çok iyi olduğunu anlatacak. Sizi de çok mükemmel olduğuna inandıracak.” sözleriyle aslında durumun böyle olmadığını açıklamaya çalışırlar.”

Bir de değersizliği kullanarak tümgüçlülük oluşturan bir hasta grubu vardır. Depresif bir içerik sunan bu hastalarla ülkemizde sık karşılaşılır. Mağdur oldukları ilişkiler anlatarak ve mağduriyeti kullanarak tümgüçlülüklerini sürdürebilirler. Örneğin böyle bir hasta ilk seansta “Eğer beni terapi için uygun görmez ve yetersiz bulursanız bunu anlayışla karşılarım. Buna hakkınız var.” diyorsa kendisini değersiz, terapisti tümgüçlü bir pozisyona koyuyordur. Bunları ifade ederken kendisini tümgüçlü bir pozisyona da çekmektedir. Çünkü zaten bir kişinin terapiye uygun olup olmadığına terapist karar verir, hastanın bunu ifade ediyor olması terapistin karar verici pozisyonda oluşuna ne kadar katlanamadığını göstermektedir. Bu katlanamayışına bir savunma olarak hasta, durumu terapiste açıklayarak hastanın kendisinin kontrol ettiği bir süreç olduğu yanılsamasını oluşturur.

Ruhsal gelişim açısından ilk önce Winnicott’ın yanılsama olarak tanımladığı bir aşama vardır. Anne, bebeğinin ihtiyaçlarına o kadar iyi uyum sağlar ki bebek bir değerlilik ve tümgüçlülük yaşar. Bu ihtiyaçların doyurulması ile bebek kendisini gerçek ve canlı hisseder. Winnicott, müthiş bir duyarlılıkla sağlıklı gelişimde tümgüçlü değil "yeterince iyi" olan bir annenin değerini göstermiştir.
Tümgüçlülük, çocuğun iyi nesneleri değerli görüp içine almasını, iyi kendilik parçalarını içeride tutmasını, kötü kendilik parçalarını değersiz görüp dışarı atmasını ve kötü nesneleri değersiz görüp dışarıda tutmasını sağlar. Jacobson özdeşleşme süreçlerinin temelinde tümgüçlülüğün olduğunu belirtir. Klein, çocuğun onarım yetisinde tümgüçlülüğün rolü olduğunu ve suçluluğun tümgüçlülüğü nasıl dönüştürdüğünü ortaya koymuştur.
Tümgüçlülük ve değersizleştirme benlik bütünleşmeye başladığında ortaya çıkan paranoid kaygılarını azaltmaya çalışan küçük çocuk için önemli iki savunmadır. Ayrı bir benliği olduğunu algılamaya başladığında ortaya çıkan kaygı ile küçük çocuk bir anda prens, prenses, örümcek adam oluverir. Zar zor yürüyüp koşarken duvarlara tırmanan, uçan bir kahraman rolüne bürünür. Düşmanları ise aşağılık ve değersiz kişilerdir. Görüldüğü gibi tümgüçlülük oyunun içinde vardır. Oyun ve büyüsel düşünce, tümgüçlülüğün benlik yararına kullanılıp yaratıcılığa dönüşmesini ve sınırlanmasını sağlayan aşamalardır. Özdeğerliliğin oluşması ve yapılanmasında, çocukluk ve ergenlikte bu düzenekler kullanılır. Akhtar iyimserlik ile tümgüçlülük arasında bir bağ olduğunu belirtmiştir. Erişkin olmak tümgüçlülüğü bırakmak ve yasını tutmak ile ilgilidir. Bu sırada sanat ve yaratıcılık erişkinlere yardımcı olur. Haz ilkesinden gerçeklik ilkesine geçiş tümgüçlülüğü sınırlar.
Normal gelişiminde tümgüçlülük yavaş yavaş azalır. Sağlıklı biçimde azaldığında, içinde değersiz hissetme ve hissettirme şiddetli ve yıkıcı değildir. Özdeğerliliğin dengelenmesinde rol alır. Winnicott, tümgüçlülük yanılsamasının bozuluşunun önemini göstermiştir. Çocuk bu sırada geçiş nesnelerinden yararlanabilir. Kohut, kendiliknesnesi kavramı ile çocuğun tümgüçlülüğünü dengelemekte ülküleştirdiği anne-baba tasarımlarını nasıl kullandığını açıklamıştır.
Ruhsal gelişimde yaşanan travmalar; tümgüçlülük, güçsüzlük, değerlilik ve değersizlik konularının ruhsal dünyada düzenlenmesini bozar.

 

Akthar, S., (2009) Comprehensıve Dıctıonary of Psychoanalysıs, Karnac Books, London

Kernberg, O., (1984) Ağır Kişilik Bozukluklarında Psikoterapi Stratejileri, 2008, Odağ Yayınları, İzmir

Spillius, EB., Milton, J., Garvey, P., Couve, C., Steiner, D. (2011), The New Dictionary of Kleinian Thought, Routledge, London, New York.

Mijolla-Mellor, S., (2005), Omnipotence ve Omnipotence of Thought, International Dictionary of Psychoanalysis, Editor in Chief Alain de Mijolla, Thomson Gale, USA.

Auchincloss, EL, Eslee S. (2012), Psychoanalytic Terms & Concepts, American Psychoanalytic Association, Yale University Press, New York.

Laplanche, J., Pontalis, J.B. (1973). The Language of Psycho-Analysis, Çev: Donald Nicholson-Smith, The International Psycho-Analytical Library, The Hogarth Press and the Institute of PsychoAnalysis, London.